31 Mart 2011 Perşembe


Doğan Cüceloğlu-Yazılar


En güçlü miras....


Çok yüksek kapasitede bir monitör sistemi olan beyin, her an kim olduğumuzu, nerede olduğumuzu, niçin orada olduğumuzu, günü, saati, ayı, yılı bildiği gibi sosyal rollerimizi, kimliğimizi, duygularımızı ve daha birçok şeyleri sürekli izler. Böylece ne kadar aç olduğumuzu, tuvaletimizin gelip gelmediğini doğrudan biliriz. Aynı şekilde duygularımızı, bir şeyden keyif mi alıp almadığımızı hemen hissederiz.


Değişik yaşlarda altı yüz kadar öğrenciye, "Bu okulda ne kadar varsınız?" diye sordum; "0" en düşük ve "100" en yüksek arasında değerlendiren öğrencilerin çoğu yuvarlak rakam vermediler, "54," "62," "78" gibi ara rakamlar verdiler. "Niye 62?" diye sorduğumda, cevap olarak, "Çünkü öyle hissediyorum," dediler. Demek ki içimizde barometre gibi bir sistem var; bu sistem sayesinde "şimdi burada" ne kadar var olduğumuzu beynimiz sürekli izliyor. Ve izleyen bu beyin sayesinde kişi kendisini kendiyle, çevresiyle, şimdiyle, geçmişle, gelecekle ilişki içine sokuyor ve böylece yaşamına anlam veriyor.


Şimdi bir anne ve çocuk etkileşimini düşünün. Anne çocuğun önüne dört köfte koyuyor ve çocuk iki köfte yedikten sonra doyduğunu hissediyor ve "doydum anne!" diyor. Şimdi iki ortam düşünelim: Bu ortamların ilkinde anne çocuğun bu ifadesinin çocuğun gerçeğini yansıttığını kabul ediyor ve saygı duyuyor ve bu gerçekle uyum içinde çocukla ilişkisini sürdürüyor. "Tamam, evladım," diyor, "ilerde acıkınca bana söyle." İkinci ortamda anne çocuğun algıladığı gerçeğe saygısız; o nedenle çocuğu hiç hesaba katmadan, "Hayır doymadın; iki köfteyle doyulmaz, kalan köfteleri ye!" diyor. Çocuk müthiş bir çelişki yaşıyor; bir yandan içindeki sistem onun doyduğunu söylüyor ve doğal olarak çocuk tuvaletinin geldiğini bildiği gibi bunu da biliyor ve bu iç sisteme inanıyor. Bu onun iç gerçeği. Diğer yandan anne ve babasının her şeyi bildiğini, onların çok güçlü olduğuna da inanıyor. Onlar olmadan yaşamını sürdürmesinin olanaksız olduğunu, onlara inanması ve güvenmesi gerektiğini biliyor. Müthiş bir kaygı ve sıkıntı içinde, "Doydum anne, vallahi doydum," diyor ve o yıpratıcı, çocuğu kendi yaşamından alıp çıkartan acı süreç başlıyor. Çocuk yavaş yavaş kendi içinden gelen duygulara, sezgilere ve sonunda kendine inanmayı kaybediyor. Yaşamın içinin boşalması başlıyor.


Gözleyen biri anlattı; annesi, çişinin bittiğini söyleyen bir oğluna, "hayır bitmedi, haydi bitir," diye birkaç kez tekrar edince çocuk, "vallahi bitti anne!" diyerek ağlamış. Bana anlatan adam dayanamamış, "Bayan lütfen, duymuyor musunuz, çocuk bitti diyor," diyerek müdahale etmek zorunda kalmış.


Bu satırları yazarken ne kadar acı çektiğimi bilemezsiniz. Şu anda ben bu satırları yazarken ve siz okurken bu ülkede çocuğunu sevdiğini sanan kaç kadın ve erkek (onlara "anne" ve "baba" diyemedim, içimden gelmedi) tarafından kaç çocuğun psikolojik dokusunun paramparça edildiğini hayal ediyorum ve içim sızlıyor.


"Üşüyorsun," deyip hemen hırkayı giydirmenin, hiç sorma gereği duymamanın ne kadar yok edici, zarar verici olduğunun farkında değiliz. Onları yok ettiğimizin ve bu ülkenin gerçek sorununun bu "yok etme" olduğunun farkında değiliz.

Yeni yılda yok önümüzdeki günlerde ama niyeyse gece yarısı aklıma bu eski kartpostallar geldi...Taksim meydana kurulurdu yılbaşından haftalar önce, ya da başka yerlere ama benim aklımda taksim kalmış...simli simli bayılırdım bu kartlara, alıp anneanneme, teyzeme postalardım..onlar vardı uzağımda...çok zaman geçti bu günlerin üzerinden ama böyle keşke olsalar da akşam karanlığında gidip o kartpostalları saatlerce seyretsem.. hepsinden satın alsam (: şimdi çok meraklıyım ya eski şeylere her yerden topluyorum her bir şeyi...biriktiriyorum, daha önceden de dedim yaşanmışlıkların anlamına bakmaktır benim için onlar, çocukken de çok biriktirdiğim şeyler varmış, arada bir açıp bakıyorum, gerçi onlara çocukluk denemez pek ama olsun yinede 15/16 yaş şu yaşıma göre sadece bir çocuk...


Dün yağmurla yıldız parkına gittik okul çıkışında, yine hayran oldum oraya, yattım bir bankın üzerine gökyüzünü seyrettim ağaçlar arasından, aynısını yağmura da yaptırdım, ama yağmur gökyüzünün ona hissettirdiklerinden çok oyun oynamakla ilgiliydi (: ben de ona katıldım gerçekten onun gibi oldum bir süre için, beraber saklambaç oynadık gerçekten çok keyif aldım, koca ormanda önce biraz korktum saklambaç oynamaya.. korkumda ya yağmur uzağa saklanırsa diye ama işte yersiz duygularımın beni yenmesine izin vermedim ve ebe olup sayarken gözlerimi kısıp kontrol ettim nereye saklandığını...evet yaptım bunu özürdilerim senden ama seni korumam gerekti, sanki afrika ormanlarındayız...güldük oynadık eve döndük saat 7 olmuştu neredeyse..yağmurun canı sütlaç çekmişti önceki günden sütlaç yaptım kendimize, şirine sabah okula gitti babasının elini tutarak camdan baktım hayran oldum bembeyaz tenine yusyuvarlak burnuna...çok özledim şimdiden...


Bana her sabah genelde rüyasını anlatır...bu sabahta heyecanla anlattı, birini görmüş, adını söyledi..."nasıl gördün ?" diye sordum.."öyle duruyordu işte.."dedi...


Güzel bir şarkı...




Aşkın tortusu kalır...

Zaman kurşun gibi geçer

Uyanırsın bir gece apansızın.

Onu görürsün yanında

Gülümser gamzeleri şaşar kalırsın.

Adı aklına gelmez, güneşi doğurursun

Aşkın tortusu kalır


30 Mart 2011 Çarşamba

Yağmur ve .....

İşte bu sensin, yanından ayırmadığın mininle, kendini de mini yapmışsın, kukuletalı kızım benim.

Bu arkadaşın Ela..

Bu ben.. Ne kadar da süslemiş annesini miniğim, baloya gidiyormuşum, saçlarımdakiler boncuk herhalde, elbisemin üzerinde ki desenleri unutmamış, beni diğerlerinden farklı çizmiş, pek süslüyüm, ellerim diğerleri gibi bir yuvarlak, ayakkabılarımın ucundaki de neyin nesi bilmiyorum ama özenmiş bezenmişte yapmış beni....

Sen uyuyunca çok baktım bu resimlere, acaba neler düşündünde çizdin diye...sadece kendimce anlamlar bulabildim oysa ki senin ne hayalindeyken bunları çizdiğini gerçekten bilmek isterdim...Bazen çok alelacele yaşıyoruz hayatı zaten alelacele akıp gidiyorken zaman, bazen kendimi düşünmeden sırf seni düşünmek istiyorum...ne kadar yetişmeye çalışsam da bir yerlerde hep gecikiyorum sanki...



Bu da arkadaşın Dila...neden ağzını böyle yapmışsın çok mu konuşuyor?



Leylekler geldi...baharın müjdecisi derler....uzun bacakları ve uzun gagalarıyla asil kuşlar.. göç ettiler şimdi, kaçtılar daha doğrusu ..burası soğuyunca da bizi terkedecekler..gökyüzünde mutlu oldukları rotayı çizip sürekli gelip gidecekler....


Nisan da geldi yağmurlar yağar, sıcaklar başlar bizde o zaman nereye kaçacağımızı şaşırırız...


Kediler hala aralarındaki sorunu çözemediler, sürekli erkek kedi dişi kedinin üstüne çıkıyor o da bağırıyor kaçıyor, sonra erkek kedi kovalamaya devam ediyor...doğaları diyeceğim ama ben böyle doğaya karşıyım, şimdi erkek kedi çiftleşmek için sesini duyurmaya çalışıyor, dişi kedi de hazır olduğunu belli etmek için bağırıyor gelgelelim birleşiyorlar ama dişi kedi kaçıyor...bu nasıl doğa?



Hormonsuz canlılar.


29 Mart 2011 Salı

Hep böyle hüzünlü bir insan oldum ben....ota böceğe ağlamak ta neymiş anlamadım hiç..ayrıca ağlayamayanlara da hep heves ettim ama bazende bunun bir erdem olduğuna inandım...


Geçen pazar sabahı yağmur uyanıp geldi yanımıza yattı...uykulu uykulu onunla konuşurken dedi ki; "anne sizin odanıza hep güneş geliyor sabahları, bende uyanınca güneşi görmek istiyorum" dedi...çok üzüldüm günlerdir içimi kemiriyor ..çok haklı...ne yapıp edip odasını değiştirmem gerekiyor, küçük müçük alıcam ön taraftaki odaya yağmuru ...büyüyünce hep hatırlayacak yoksa ..karanlık günlere uyanacak dışarıda güneş olsa da...taşınacağım bir gün bu evden yüksek katlara, her odası ışık alan odaları olan bir eve...yavrumda rahat edecek, ama idare etmeliyiz bir süre daha miniğim, ama bu sürede seni bu küçük odaya alacağım, bu sene artık daha büyük okullara gideceksin inşallah, sana bir de çalışma masası alacağım tam pencerenin yanına koyacağım masanı da, güneşli günlerde yap derslerini diye...


Yoktu benim çocukluğumda ayrı odalarımız....çok zengin olmalıymışız 4 çocuğun dördüne de ayrı oda yapabilmesi için ailemizin...sadece abimin odası ayrıydı, vardı bir masamız uzun ahşap, oturur çalışırdık öyle işte, gardırobumuzda yoktu.. yatakların altında naylon sepetlerimiz vardı kıyafetlerimiz orada dururdu, zaten öyle her yeni güne ayrı kıyafet giyecek kadar kıyafetimizde yoktu, banyodan banyoya giyerdik işte temiz şeyler...gezmelik kıyafetlerimiz de forma gibi annemin gardırobunda dururdu zaten.....yoklukta kötü şey aslında ama bir yandan da insanı besleyen bir duygu ...böyle hatırda kalıyor işte bazı zamanlar sonra için için ağlamak geliyor içimden ...


Özlüyorum çocukluğumu da bazen o daha genç zamanlarımı da...değiştirmek istediğim şeyler olurmuydu diye düşünüyorum olurdu elbet....olması için daha çok çaba sarfetmek istediğim şeyler....ama herhalde bugünümü de değişmezdim hiç bir şeyle...yinede artık bir şeyi yaparken bir kez düşünmüyorum, daha çok düşünüyorum yarın pişman olmamak için....yoksa yük oluyor insanın omuzlarında....


Seviyorum bu şarkıları...gece olacak, mumları yakacaksın alacaksın eline çayını, kahveni ya da en güzeli şarabını ...belki yalnız olacaksın belki sevdiğinle ..yad edeceksin eski günlerini....hatırına gelince bazı güzel zamanların dökülecek gözünden bir damla da olsa yaş...aksın boşver... yaşadıklarını ne kadarda güzel yaşadığını gösterir o bir damla göz yaşın bile...


"Şerefine" diyeceksin sesini duymayan kimselere.....

23 Mart 2011 Çarşamba

Çok kitabım var okunacak başucumda bekliyorlar onları okuyorum sırayla...Bir de bu şarkıyı dinliyorum sıkça...



Kendime terapi yaptığımı hissettiğim battaniyem bitti...güzelliğini geçtim biraz yamuk yumuk oldu belki ama sıcak tutacak ya bizi, soğuk havalarda sıcak su torbalarına gerek kalmadan ısıtacak ya bizi ..sevdim battaniyemi...

Anneannem geldi güzel 1 hafta geçirdik beraber, güzel ve iyi olana alışmak ve sonrasında yokluğunu hissetmek kötü bir şey...

Kızım okula gidiyor, büyüyor onun için fazla söze gerek yok...onun çocuk dünyasına sığınıp büyüyorum bende...

Her zaman ki pelinin annelik halleri devam ediyor...ama anne olmak kadar insana kuvvet veren insanı güçsüzken güçlü kılan tek bir şey daha yok....gerisi kanımca boş....anne olmaktan anladığım bir bedende iki ruh yaşamaktan ibaret...

Bahar geliyor diye seviniyorum, bütün kış tekrarladığım beni bu havalar mahvetti sözünü bıraktım kötü alışkanlıklarımın yanına..içki, sigara yok...ılık havalar, patlayan tomurcuklar, güzel kitaplar, okumak ve okumak...yağmurumda okuyor o benden farklı kendince kitapta yazıyor, resimleri yapıp bana resimlerin altına hikaye yazdırıyor...evet biraz birbirinden kopuk konulardan oluşuyor ama olsun bunu denemesi de benim için çok güzel bir çıkış noktası yağmur için...çokça resim çiziyor, saçları upuzun , boynunda rengarenk kolyeli, taçlı kızlar...bazen saçları bir papatya yaprağı gibi döşüyor o yuvarlak kafaya..rengarenk resimler....onun dünyası...benim için çok şey, onun için sadece bir resim....ve bu hep böyle olacak değil mi? benim için yağmur ve ona dair her şey, her zaman çok şey ifade ederken onun içinse çoğu şey belki sadece gelir geçerlikten oluşacak...














Ağladım,
Korktum,
Kaçtım,
Güldüm,
Sevildim,
Şişmanladım,

Şimdi masal'ımı bekliyorum...
Kimdi giden, kimdi kalan
Giden mi suçludur her zaman
Ne zaman başlar ayrılıklar
Dostluklar biter ne zaman
Her geçen gün bir parça daha
Aldı götürdü bizden
Aynı kalmıyordu hiçbir şey
Değişiyordu her şey kendiliğinden
Artık çözülmüştü ellerimiz
Artık bölünmüştü yüreğimiz
Birimiz söylemeliydi bunu
Ötekini incitmeden
Kimdi giden, kimdi kalan
Aslında giden değil
Kalandır terkeden
Giden de bu yüzden gitmiştir zaten

Murathan Mungan.

Severim bu adamı aslında düşünen adamları ve kadınları severim ben...kendine pay çıkarmadan yaşayanları severim, sayarım...giderken arakasındakileri unutmayanları severim, bir cümle kurabilmeyi gururdan saymayanları severim...İşte bunların tersini yapanları sevmem...belki bunları yazdım diye de kimse beni sevmez, ama umurumda mı? inan ki hiç değil...
İnsan yaşadığı sürece hayattan bir şeyler anlar, bazen ders alır, bazen yaşadıklarını önemsemese de tecrübe edinir ve bazen de ne kadar çiğ olduğunu görür, belki tiksinir kendinden, böyle olunca günahlarından sıyrılmak, kurtulmak için dayanır bir duvarın dibine, kendince konuşarak çıkarır günahlarını...ama;
"Bir gün kaldigin yerden baslayacaksin,
Biri seni bulacak
Once korkacaksin eski acilara yakalanmaktan
Biraz ürkeceksin
Ne kadar dirensen de, nafile
İnsansin sonucta... Seveceksin..
Eski acilara bakip ta küsme sevdalara
Gavura kizip ta oruc bozulmaz
Sök at kafandan acabalari
Bir kemik ayni yerden iki defa kirilmaz... "CAN YUCEL
Yaşadığın acı bazen acıdan sayılmaz, işte bunların ardından geliverir yeni hayatlar..
Güneşi görünce seviniyorum, dün kızımla erik ağacının dallarında tomurcuklanmış çiçeklere bakıncada sevindim...dedim ki; insanoğluda işte tıpkı ağaçlar gibi... ağaçtır, her güzde döküp yapraklarını ,silkinip tüm kurumuş yapraklarından yapayanlız olmayı ister ta ki özleyene kadar ....insan da böyledir işte, kanser olmuş yüreğinden eğer söküp atabiliryorsan tüm geçmişini, yaşayabiliyorsan, yenilenebiliyorsan sürekli işte o zaman mevsimlerin anlamındasındır...
ama ağlama bir sonbahar gününde yağmur damlaları seni ıslatırken de, düşünme geride bıraktıklarını, sadece geride kalanları düşün, aç pencereni toprak kokusunu çek içine...
Sen o zamanda yenile kendini...

8 Mart 2011 Salı

"Dünya beni nasıl görüyor bilmiyorum ama bana göre ben kendimi deniz kenarında oynayan ve kendini şu an ve gelecekte çakıl taşlarının biraz daha parlaklarını bulmaya yöneltmiş küçük bir çocuk gibiyim. Ama gelin görün ki koskocaman okyanus bütün keşfedilmemişliği ile karşımda yatıyor." Isaac Newton.
"Hiç başkasının aklını kıskananı görmedim. Herkes kendi aklını beğendiğine göre kimsenin kendi aklından şikayeti olmasa gerek."Descartes.
Bir gün geldi çok şeyi değiştirdim hayatımda ....ve bir gün geldi içime attım hepsini...

Kelimelerimde sadece ben varım bana beni anlatan....

Artık hiç bir şeyi eski haline döndürmeyeceğim...
Bal kızım benim, yüreği suskun kızım....

1 Mart 2011 Salı

Yağmur, kelebek, güneş...


Bu da Sindirellaydı sanırım yanlış hatırlamıyorsam:)

Haftasonu Yağmur'a yaptığımız minik bebekler

Bayıldım bu resme ben, bu kadar mı benzer Fridaya:) En belirgin o kaşlarını nasıl boyamış...


Yeni bir kitap okuyorum, çok oldu alalı başladım ama hızlı okuyamıyordum dün geceden bu yana
kitap okutturuyor kendini...hava soğuk evde ne yapılır? bunlar yapılır; kitap okunur, bez bebek yapılır, battaniye bitirilmeye çalışılır aralarda da rutin işler işte...

  Günlük hayatın diliyle bile bazen yazıldığında geriye dönüldüğünde ne çok şey anlatıyor şu satırlar. Aklımızda kalır sanıyoruz, hiç unutul...