28 Nisan 2011 Perşembe

Böyle benim ne zaman yazasım gelse işte o vakit yazmak için aslında zamansız kalıyorum ...Neyse kısaca yağmurun dünkü okul etkinliğinden bahsetmek istedim, yarına kalırsam düne ait bir çok ayrıntıyı biraz daha unutmuş olacağım çünkü...Yağmurum bir kere çok mutlu oldu beni okulda görmekten, yanında annesi olunca kendini diğer arkadaşlarından çok daha güçlü hissettiği belliydi, zaten okuldan ayrılışımız da zor oldu, öğretmenleri olmasa ağlayacaktı kucağımda ben giderken....onun bu hali, masumluğu, kendi içine daha çok dönüklüğü hep benim küçüklüğümü anımsatıyor bana, yazarken gözlerim doluyor, gerçekten bu içine dönük halimin sıkıntısını okul yaşamımda, arkadaşlarımla ilişkimde hep yaşadım, işte böyle içe dönük olunca hiç bir şeyi diğerleri gibi yaşayamıyorsun çünkü onlar gibi konuşamıyorsun, oynayamıyorsun hep çekingenlik hali seni bir yerde seni bir bakmışsın kendi kendine düşünür halde buluvervemene sebep oluyor, buna sebeplerden biri de sürekli izleyici olmak...zamanla aşıyorsun bunu aslında, bilmiyorum belki aşamayanda vardır, umarım yağmurum benden çok daha iyi durumlarda olur, her zaman yanında iyi kalpli, iyi düşünen insanlar olur...
Ben bu yazdıklarımı bile kimse okusun istemiyorum mesela, bu bile kendimi saklamak oluyor, nedenine gelince aslında kimsenin beni, benim gibi anlayacağını düşünmememden kaynaklanıyor, çünkü bazen en yakınındaki insanın bile size ne kadar uzak olduğunu görürsünüz ya işte tek bu kırıklık bile bir çok insana kırık olmanıza neden olabiliyor, neyse zaten kimse için yazmıyorum ya sadece senin için yazıyorum ben...:)
Biliyormusun ben düşünüyorum da sadece benim sevgim bile bize yeter gibime geliyor:)ama öyle değil, değil mi? bir gün sende başka sevgiler arayacaksın, annen yine bambaşka olacak ama sarıldığın bir insanın, işte o "aşk" dedikleri şeyi bulabileceğin bir varlığın olsun isteyeceksin, ekmek gibi su gibi isteyeceksin, kimse sana yetmeyecek onun yettiği gibi...
Umarım bir gün her zaman iyi gününde ve kötü gününde senin sırtını sıvazlayan, ağladığında başını omzuna rahatça koyabilip, seni yürekten anladığına inandığın o insan hep senin yanında olur ve seni hiç bir zaman bırakmaz...


Neyse...:)
Bu arada saksı çileğimizden bir tane pıtlamış:) çok sevindim



Okul etkinliğimize gelince, aslında en başta bunu anlatacaktım, ama söz dolaştı gitti başka yerlere, benden çok fotoğraflar anlatır aslında ya bende kısaca anlatacaksak olursam hamur hazırladık bu hamurları her çocuk kendi tart kalıplarına yerleştirdiler, sonrasında pişmesini beklerken çocuklara 2 kitap okudum, piştikten sonra kalıplardan çıkardık ve içlerini isteyen mis gibi krema, isteyen nutella, isteyen hem krema hem nutella doldurup yine istedikleri meyvelerle süsleyip afiyetle yediler:)



Mutfak atolyesinden görüntüler...





Bunlar kızımın tartları, ne güzel süslemiş sadece çilekle:)
Canım kahve çekti...

Ezgi, Yağmur ve Christina


Komik şeyler:)

25 Nisan 2011 Pazartesi

biraz kalbim kırık, kimseye değilde kendime kırık...
beklentilerimi temize çektim....
beklentilerim olmayınca...

Dün bu köye gittik adı gibi garipmiş gerçekten, garip derken gariban işte, bakımsız...gerçekten kendi kalabalıkları arasında yapayalnız bir yer...baktım da insan insan olalı her yerde yaşıyor...nereye koyarsan koy yüreği onu taşıyor...ya doyuyor ya aç kalıyor...


Gittik işte bizde...canımız sıkılmıştı, garipçe köyüne gittik...köyün sadece işte resimde görülebilen bir koyu var, başka da hiç bir şeyi yok...iki balık lokantası, iki kendilerince doğal ürün satan tezgah ve işte görelim diye gelen bizim gibi bir sürü kuru kalabalık...bazen insanların dolup taştığı, fotoğraflamaya doyamadığı güzel diye nitelendirdikleri yerler nedense bana hiç bir şey ifade etmiyor...burası gibi...


Yemek yediğimiz lokantayı sevdim sadece, ahşap eski bir evdi..malum eski olan şeylere hayranlığım var...balık çorbası içtik beğendim, balık olarak tekir yedik, hiç öyle yememiştim, sahanda tereyağlı domatesli...gerçekten güzeldi...bir de yağmurun dehşet içinde izleyip dehşet içinde sorular sorarak yediği midyeler vardı..midye dolmayı severek yerde, iş midye tavaya gelince suratını buruştura buruştura dünyanın lafını etti, mincik pinçik ısırarak yediği için midyelerden 2 sini yere düşürdü o da masa altlarında dolanan kediye nasip oldu yalana yalana yedi kuzucuk...sonunda 1 tane tam midye yemeyi başarabildik...


Öncesinde pazara gitmiştik yine....aradım ama bahriye fırınını bulamadım..bir daha ki sefere adresi alıp gideceğim...


Garipçe köy gezintisi sonra yakında olan rumeli fenerine de gittik, virane yerler...sevmedim..sevemedim...


Sonrada eve gelip hazırlandık ..ne için..havuz..yağmur sabahtan programın içine aldı havuz olayını, gittik iyi de oldu yağmur bir kaç kulaç yüzmeyi başardı, başardığı için çok ta keyiflendi bu keyf hali kırılmadan uzun kulaçlar atmayı başarabilmemiz gerek...

20 Nisan 2011 Çarşamba

Yağmur Toyota reklamında babasının kucağındaki ikiz kızları gördü...
-Anne bu kızların ikisi de aynı
-Evet canım çünkü onlar ikizler
-Ama ayşeyle mete de ikizler onlar birbirine benzemiyor...
-Hımm... şimdi yağmur, annelerin karnında yumurtalar olur hamileyken, eğer bir tane yumurtadan iki bebek çıkarsa birbirlerine tıpatıp benzerler ama eğer iki yumurtada da birer bebek olursa, onlar doğunca birbirine benzemezler....

Anlatımım yeterli olacak ki akşam bana aynısını tekrar ediyordu :)






Dün de neredeyse 10 gündür okuduğumuz kitabımız vardı, dün artık son iki bölümü okuduk, orada da çok ayrıntıya girilmiş bende kısaltarak okudum yağmura, kitap bitince baktım yağmur tam emin değil bir şeylerden...sordu hemen o ayrıntı dediğim yerlerde saklı olan soruyu...eyvah dedim kaçırdık bundan sonra ayrıntıları da okuyacağım, şimdi bugün çözeceğiz kitabın son bölümlerini eksiltmeden okuyacağız, bir dedektiflik hikayesiydi asıl amacımız büyük bir merakla suçlunun kim olduğunu bulmaktı...aslında suçlu olan kişi insanların gözüne girerek kendini masum gösteren zebercetti.







Akşam yaptık yine bezeyi...söz verdik bir kere yağmur durur mu, bugünde çoğunu poşete koyduk arkadaşlarına süpriz olarak götürdü...haftaya yağmurun sınıfında etkinliğimiz var, yağmur okula gidip arkadaşlarıyla etkinlik yapacağım için pek keyifli...aslında ben de çok keyif alıyorum orada olmaktan, birbirinden farklı onlarca çocuk hepsinin bakışı ayrı merağı ayrı, kimbilir dünyalarında neler olup bitiyor, biz hayatı acımasız olarak görürken onlar hayatın bu tarafından bi haberler, sadece bulundukları an'ı yaşıyorlar..en güzelini farkında olmadan yaşıyorlar, o yüzden değilmidir içimizde çocuk kalma isteğimiz?

Bu ay ki konuları yemekler, evde minik tart kalıplarımız var onları götüreceğiz, eminim çok keyif alacaklar çünkü tartların içine çikolata da koyacağız :)



Bu aralar bende de ıspanaklı kıymalı börek hastalığı var, geçenlerde canım çekti yapmıştım bi tepsi ama pek beğenmedim onu, yanlış yapmışım çünkü...
Hafta sonu rifinin doğumgününde ebru lor peynirli ıspanaklı yapmıştı o da çok güzeldi...dün dayanamadım yine canım çekti, evde de vardı ıspanak, oturdum üç yufkadan yaptım ama bu süper oldu, yaptığım börekler içinde en güzeli en keyifle yediğim börekti, akşam yemeği yemedim börek yedim, son yufkayı bol karabiber ve pulbiberli yapmıştım, acı acı öyle güzellerdi ki nerdeyse bir yufkayı yedim, doymadım sabah sabah acı acı iki dilim kalmıştı onu da yedim güzel demlenmiş çayımla...


Şimdi yağmurun durmasını bekleyeceğim...

19 Nisan 2011 Salı

Bahar temizliği bitti, bahar gelmeden...bir buçuk gün sürdü...Yağmurun odası evin hepsine bedel derecede yordu beni ..Yağmur böyle o evdeyken ben iş yapınca sanıyor ki ben hep ev işi yapıyorum kötü bir görüntü çiziyorum, bunun farkına varınca bıraktım artık, geriye dönüşü olmayan görüntüler oluşmasın kafamızda, ben de artık kitap okuyorum ya da onun sevdiği bişeyleri yapıyoruz, tabi gündelik işlerimizi yapıyoruz o ayrı...bugün yine beze yapacağız, iki gündür istiyor, şeker canavarı.. yiyemiyor ya artık şeker bunları istiyoruz, dün de danone istedi almadım zararlı diye, artık içinde başta emilgatör (soya lesitini) olan ve bunun gibi daha dünya kadar katkılı maddeye maruz kalan yiyecekleri yemiyoruz, ne mi yapıyoruz? alternatifini yapıyoruz, evet artık çok sevdiğimiz nutellayı bile almıyoruz, onu da evde yapıcaz...yani dün danone almadık ama bunu yaptık..



Çilekli yoğurt


Çilek ne kadar normaldi derseniz o da tartışılır ama saksı çileği, organik diye kilosu 2,5 lira olanı değil 5 lira olanı aldım..günahları boynuna bilemiyorum... bir yerde de güvenmek lazım ne yapalım...ama bununla ne kadar başedebiliriz onu da bilmiyorum..tamamen tüketim zamanında yaşıyoruz, ambalajlar, caydırıcı oyuncaklar, renkler derken doğal olarak çocuğun dikkatini çekiyor, yemeyeceği varsa da almak istiyor...bazen sürekli hayır demekten sıkılıyorum, üzülüyorum da, ama en azından şimdilik buna dikkat etmemiz gerek, umarım başarabiliriz..



Yağmurun uzun zamandır kuklaları var ama evde o kadar çok oyuncak olunca bazen bazıları unutuluyor kenarda köşede, dört beş gündür kukla oynuyoruz, gelin, damat, balerin, doktor, itfaiyeci, dalgıç....var on tane değişik parmak kuklamız...


Yani her yeni gün değişik oyunlara takılıyoruz, dün bir de silahşör olmak istedi kendine kılıç arıyordu evde, sürekli beni sıkıştırdı, neyse bulduk bir sopa:) biraz salladı o da izlediği bir çizgi filmdeki kızlardan etkilendi aslında...bazen çok etkileniyor ne bilim kanatlı periler var mesela tinker bell, o uçuyor sihir yapıyor yağmur da hevesleniyor..anlatıyorum onların cansız olduklarını, çocukları eğlendirmek amacıyla yapıldıklarını, bir ara sesi kesiliyor ama aradan zaman geçince tekrar aklına gelebiliyor...


Neyse dün bir de safranlı pilav yaptım



Pişirirken rengi sararmayınca dedim bu orjinal safran değil herhalde, ama baktım pilav dinlenince sarardılar pek bi hoşuma gitti, ama gelgelim renginden başka hiç bir farkı yoktu pilavın, tadı bildiğimiz pilav...


Şimdi benim temizlik işleri de bitti ya ne yapıcam diye düşünür oldum?

18 Nisan 2011 Pazartesi

Fena halde yemek, pasta, börek curcuna yapasım var...ama bugün bahar gelmeye inat etse de ben baharı karlşılamak için bahar temizliğine başladım, yeni sardunyalarımızı da ektik dün, bu arada eski sardunyaları da bakıma aldım budadık ve köklenmesi için suya koydum, onlar köklensin ekeceğim tekrar yenilerinin yanına...tazecik öyle güzel gözüküyorlar ki...


Bunlar eski sardunyalarımın bir kısmı...yanında ki de çilek:) dün aldık onu da bakalım eğer çıkarsa bir iki tane de olsa yesin yağmurum, maksat çileğin nasıl oluştuğunu görsün, yağmur sulayacak onu:)



Lila sardunyam


Bu da rengine hayran kaldığım sardunyam Dün köy pazarına gittik yine ne zamandır gitmiyorduk, aldık en güzelinden haftalık sebzelerimizi, bir pırasalar vardı ki körpecik buralarda bulamazsın...köy tavuğu aldık bir de nasıl yağlı butlu bir şey valla ...çoktandır marketlerden tavuk alıp yemiyoruz zaten, iyi oldu... Şu dolap, sandık, sepet, temizlik işlerini bitireceğim bu bir kaç gün içinde.... Sonra kendimi denemek istediğim bir çok tarifi denemeye adayacağım...bir de yeni kitap siparişi vereceğim... Cumartesi rifinin doğum günündeydik, iyi ki kız çocuğum varmış dedim kendime:) sürekli kuduruyorlar koşturuyorlar ilahi yani...kızımda kendini o kadar oğlanın içinde yalnız hissetti tabi... Bir kızım var ama bir daha çocuğum olsa yine kız isterim hiç erkekte gözüm yok nedense...tıpır tıpır peşindedir kız çocuğu ne güzel.... Benim kızım okuluna gitti bugün, gece çok güzel uyuyordu yine, baktım tek çorabını çıkarmış dayamış ayağını duvara:) çok güldüm gece gece ona...

14 Nisan 2011 Perşembe




tık tık


Çok güzel bence, ben şimdiki şarkılarda kendimi bulamıyorum ama bu şarkılar beni kendime getiriyor...yaşasın nostalji, yaşasın eskiye dair her şey...

Hem neşeli hem arabesk iyi geliyor valla...




Her dinlediğimde kalbim çarpar bu şarkıyı, böyle nedensiz bir heyecan kaplar içimi...sevinsem mi-üzülsem mi, ağlasam mı- gülsem mi gibi bir karışımın içine giriyorum...


Bugün lodos var galiba savrulup duruyor otlar, ağaçlar.. açtım perdeyi, bu bilgisayarın tam pencere yanında oluyor olması hoşuma gidiyor, camın önünde tatlı kırmızı sardunyalarım var, bakamadım onlara son zamanlarda.. kışın gelişiyle birlikte üşüyorlar, içeri almıyorum onları bana da kızıyorlar herhalde, ama inatçılar işte "sen bize bakmasan da biz yeniden açarız" dercesine her yeni gün yeni tomurcuklarıyla bana baş kaldırıyorlar sanki...


Ne çok kırık dökük ev var bu sokakta ..ben de nedense o evlere merak sarıyorum, içinde ne hayatlar yaşanıyor diye, çocukları üşür mü acaba? ne hayalleri vardır da sacede hayal olarak kalacaktır gibi...yağmursa korkuyor bu kırık dökük ahşap evlerden her yanlarından geçişimizde bakar, sorar bana neden bu evler böyle diye...çok hafızasında yer etmiş olmalı ki her seferinde açıklama bekler benden, anlatırımda her seferinde..korktuğunu söyler , rüyama giriyor bu evler diyor...geçenlerde de kucağında çocukla bir kadın dileniyordu, ona para verdi yağmur, çok sordu yine neden yerde oturuyorlar?evleri yok mu?evleri yanmış mı?yemekleri yok mu?...anlattım olabildiğince, yardım etmeyi öğrensin diye..nasılsa büyüdüğünde bu varoluş adaleti üzerine kendine ait fikirleri oluşacak..ama benim asıl yapmak istediğim her zaman yalnız insanlara, muhtaç ve yoksul insanlara karşı merhametli olmasını istiyorum, şu hayatta sadece bizim olmadığımızı bilmesini istiyorum...


Gün geçtikçe yağmur daha da değişiyor, çoğu huyunu babasından alırken hiç benzemesini istemediğim yönlerde de bana benzediğini görüyorum...benim gibi ağlak bişey olması gerekmiyor bence, bak camın önünde kedi geziyor bakınıyor bir oyana bir bu yana...nedir ki acaba düşündüğü? ...sadece karın doyurmak...kedi sadece bir kedidir..insan gibi kendini ordan oraya sürükleyebilecek bir varlık değil...oysa biz iyiye de, kötüye de o kadar yakınız ki ve her an her şeyi seçebiliriz, her an katilde olabiliriz mesela...

neyse kediyi gördüm konu dağıldı..


Yağmur...geçenlerde yağmurun bebekliğinden bu yana olan fotoğraflardan bi yirmi tanesini alıp müzikle birleştirip bişey hazırladım okuldan gelince izleteyim dedim de gözünden yaşlar pıt pıt dökülmeye başladı dedim ki işte annesinin kızı....üzüldüm de bir yandan...bir yandan da olsun böyle hisli olması hissiz olmasından çok daha iyi diye düşünüyorum...hayatı anlamak için bir yol, hayatta daha iyi ilerleyebilmek, kadir kıymet bilmek için en güzel şeydir ağlamak bence...yine de insan sevdiklerine gözyaşını konduramıyor işte...hele ki bu onun yavrusu olursa...

Basiretin mi bağlandı derler ya benimde eve karşı basiretim bağlandı bu aralar, bi yere çıktığım yok, çıkasım da yok işin doğrusu, iyi böyle işte ne yapıcam diyorum dışarda yalnız başıma ..hava da böyleyken...bak yağmurda başlamış, ne hoş görünüyor dışarısı, hafif bi ışık vuruyor tam parmaklarımın üzerine...bahar yağmurları...üşütmez kimseyi, daha yeni hastalık hallerinden çıkmasam çıkar yürürdüm biraz aslında...basiretim açılırdı :)


Yağmur bugün sinemaya gitti ne kadar güzel günler geçiriyor, bir gün sinema, bir gün sergi, bir gün sanat etkinliği ..kıskanmamak elde değil...


Hava açarsa anneanneye gidicez bugün yağmuru erken alıcam, insan kalabalığı cevahire gideceğiz, cumartesi rifinin doğumgünü var hediye bakıcaz...şimdilik böyle...


Dün gece kötü bir rüya gördüm...yağmuru bizim çağlayanda ki eski eve bırakmışım, yalnız gibi belki şafak ta var evde bilmiyorum..ben çıkmışım başka bir yerdeyim birden deprem oluyor çok sallanıyor, ama çok sert, yağmur aklıma geliyor, yalnız diyorum ne yapar?çok korkmuştur tutunmuşmudur bir yere acaba diyorum...çok korktum...









13 Nisan 2011 Çarşamba

Geldik ankaradan minikku-u, sen şanslı çıktın bu işten yağmur, hediyeler yağdı sana resmen, benim yüzüme bakan bile olmadı (: başka biri olsaydı senin yerinde bak böyle gülmezdim küserdim...


Neyse çok yazasım yok...yazasım olmayınca yazıya nedense hep böyle başlıyorum, güzeldi her şey, kübra sanki kübra değildi onu izlerken, nasıl dedim bu kadar değişik olur bir insan o ses ondan nasıl çıkıyor diye düşündüm, baktım büyümüş bizim kü, ama yok çokta büyümemiş annemin dediği gibi aklı oynak işte, hani soprano bumuymuş dersin :) ama çok güzeldi sesi, duruşu...olsun annelere çocuklar hep küçük kalırlarmış ya kübra da bizim için hep ailenin küçüğü olarak kalacak işte...


Minikku-u nun hastalığı geçmemiş pazartesi sabah kontrolu vardı, ilaçlara devam, nereden bilebilirdim ki akşamına da acillerde benim sürüneceğimi:( neyse ki şimdi iyiyim, cuma tekrar kontrol var o da benim... Ne zaman migrosa ya da pastaneye girsek yağmur tutturur beze alalım diye, bende açıkçası pek yenecek şey olmadığından, bir de dışarda satıldığı için almaya yeltenmedim hiç ..dün yine yağmur ekmek alırken gördü ve istedi bende tamam eve gidince yaparım sana dedim ..eve gelip yaptım sonucun kötü olacağını seziyordum içten içe çünkü genelde herkesten duyarım ki "tutmadı, fırında yayıldı" diye ama korktuğum gibi olmadılar tatları da hiç öyle yenmeyecek bir şeye benzemedi ..evet şekilleri kötü bir şey andırıyor olabilir :p napalım elimizdekilerle bu kadar oluverdi...

yağmurun ilk bezeleri


6 Nisan 2011 Çarşamba


Masumiyetin ve dünyadan bir habersizliğin resmi bu olmalı, ya da yavrunun kokusu..


Bazen diyorum ki özellikle güzel yemekler yaparken "keşke kokuların da resmi olsaydı...anlatmalıydım daha kolay böylece güzel olan daha bir çok şeyi...aslında anlatmak istediklerimin çoğu burda da yok yağmurum, yazamadıklarımın çoğu içimde, çoğu da defterlerde, bazen kitap aralarında...


Beşiktaştaydım, teyzemle kübraya ufak birer hediye almak istedim, özel camdan ve taşlardan yapılmış takılar ve biblolardan oluşan bir mağazaya girdim, binbir türlü güzel şeyin arasında kaldım karar vermek çok güçtü hepsi el emeği birbirinden güzel takılar kolyeler, bileklikler...aralarından teyzeme anne kedi ve iki yavrusundan oluşan kara kediler aldım, çok sevimliler.. küboşa bir kolye, kızıma bir bileklik, kendime de küpe aldım... o kadar güzel paket edilmeseler fotolarını koyardım buraya ama olsun ankara dönüşü koyarım yine...güzel sohbet ettik ordaki görevli kızla, kişiye özel taşlardan koleksiyonlar yapıyorlarmış, "ben inanmıyorum" dedim "siz kullanıyorsunuz var mı etkisi " diye sordum, o da inanmazmış aslında ama elindeki taşlı bileklikleri gösterip bana etkilerini anlatınca "şaşıracaksınız ama oldu" dedi...ben yine de inanmayarak çıktım...nedense böyle fantastik şeyler güzel olsalarda ulvi güçlerine inanmıyorum aynı şekilde burçlar, gezegenler de öyle...ay haneme girmiş, jüpiter etrafımda dolanıyormuş.??cık !yok benim için dokunduğu hiç bir yeri yok...


Yarın gidiyorum kısa ve çarçabuk bir gezinti olacak benim için aslında gezinti olması da önemli değil, kısa da olsa anneannem, teyzem ve kübra olacaklar ya yeter bana...


Yağmur gitti bugün okula...Dün okulun yolundan geçiyorduk, dudakları aşağı sarktı tesadüfen ona bakınca meğersem çok özlemiş arkadaşlarını öğretmenlerini...mutlu çocuğum benim, geçen akşam konuşuyorduk ta aybarsla, acaba hangi mesleği seçer kendine, neleri sever? diye, iş tembellikten konuya gelince dedim ki kızım benim neyi seçerse seçsin başarısız olacağını düşünmüyorum, çünkü çok mutlu, sevgiyle büyüyor, anlayarak, görerek büyüyor, zorluk yaşadığında sırtını sıvazlayan, başardığında alkışlayan, cesareti kırıldığında ona güç veren annesi babası var....bundan sonra da değişmeyecek tek şey onun için var olduğumuz aslında...her seferinde tekrarlayan tek duygum, iyi ki bir çocuk sahibi olmuş olmam, ve gerçekten elimdekileri yüreğimdeki her şeyi kızım için onun önüne sermiş olmam....yarın öbürgün duymak isteyeceğim tek söz "beni ne kadar iyi yetiştirmiş bir ailem var" sözü benim için aldığım en büyük hediye olur kızımdan...sadece kendi adıma konuşabilirim ki, bana bu dünya üzerinde verilmiş en güzel armağansın sen...

Bir gün sende umarım çok güzel bir anne olursun, sende doya doya bu duyguları tadarsın güzel kızım...güzel yüzün,güzel gülüşün, güzel dilinle varolursun bu hayatta minik kızım...


Dün şunu da anladım ki aslında anladığım ve dün dile getirdiğim bir şeydi ki bir çocuğunun olması seni zenginleştiren tek şey şu hayatta....İYİ Kİ VARSIN...



5 Nisan 2011 Salı

Diyorum ki yağmur bi dursa, ben de kitap okusam ama yok durduramıyorum ama birazdan duracak mecburen dinlenme saati yapıcam ona zorunlu... Hasta minik şey, dr.larda gezindik dün, durdurabilirsek ne ala ama astıma doğru gidiyoruz :( bakalım mayısta dr. koruma tedavisi verecek, çok dert etmemeye çalışıyorum bana çekmiş benimde çocukluğum hır hır hırlayarak geceleri öterek geçmiş, iki gecedir yağmur yanımda uyuyor da bakıyorum herhalde bende böyleymişim işte, göğsünde bir hırıltı...üzülüyorum bazen çok, ne bilim küçücük bir şey, elleri ayakları, burnu küçücük, yüreği küçücük, nefes almaya çalışırken yaşadığı zorluk ise kendine göre çok büyük:( umarım kolay atlatırız...ama işte böyle büyüyor, kah hasta kah iyi...böyle gelip geçecek....

Banyo yaptık kızımla ohh arındırdım onu öksürük aksırık böcülerinden, mis gibi oldu, şimdi meyvesini yiyiyor bademiyle, son zamanlarda sevdiğimiz şey mikileri izlemek, şimdi izlerken bana diyor ki ben miniyim sen de daisy tamam mı ..tamam diyorum sonra aklıma geliyor bende böyle yapardım diyorum küçükken hep o çizgi film karakterlerinin yerine koyardım kendimi, çok ta izlemezdim aslında tv sanki tv mi vardı ki..neyse bu konulara bugün girmek istemiyorum hangi konuda yazayım diye de düşünmüyorum.. böyle bu havaların rehavetimidir üstüme çöken, yoksa hayatın belirsizliğimidir bilmiyorum ama o konuya da çok girmek istemiyorum o depresif halimi attım içimden yeni yeni...kötü bir şey bunu düşünmek, dışarı çıkmak istiyorum ama çıkamıyorum yağmurdan dolayı, böyle bi oksijen alasım var bu havadan... Yarın yağmur kreşe gider sanırım bakıcaz durumuna göre, benimde alışveriş işlerim var anneannemin siparişlerini almam gerek, ben böyle söylüyorum anneme ya da başkasına anneannem şunu da istedi diye...aman napcak diyorlar, napcaksa yapcak ne sanılıyor ki insan 75 ine gelince hayat bitiyor mu insansın işte yaşıyorsun istiyorsun merak ediyorsun, bakıyorsun, görüyorsun en önemlisi nefes alıyorsun yetmez mi? hayat bitmiyor işte acılar yaşıyorsun, cezalar çekiyorsun, bedeller ödüyorsun ama yaşamaya devam ediyorsun, Allah içimize o yaşama sevincini veriyor işte isteyeceğimiz şey bu sevincin eksik olmaması bence...İnşallah hayattan daha nice mutluluklar alırız, güler eğleniriz, sağlıkla sevgiyle kalırız...


Bugünlerde çok mu iyimserim yoksa okuduklarımdan mı etkileniyorum bilmiyorum ama boşveriyorum çoğu şeyi, hiddet ve hırsla anacağım şeylere gülümseyerek bakıyorum, içimdeki şeytanı durdurabiliyorum belki de, yaşamak unutmak değil bunu biliyorum, bunu bildiğim ve kendimde olduğum için gülümsüyorum sadece, dua ediyorum iyi olsun diye herkes...



Sanmıştık ki ikimiz yeryüzünde ancak birbirimiz için varız


İkimiz sanmıştık ki tek kişilik bir yalnızlığa bile rahatça sığarız hiç yanılmamışız...


Her an düşüp düşüp kristal bir bardak gibi tuz parça kırılsak da


Hâlâ içimizde o yanardağ ağzı hâlâ kıpkızıl gülümseyen -sanki ateşten bir tebessüm- zehir zemberek aşkımız..

1 Nisan 2011 Cuma

Bir koku alıyorsun
Hiç ummadığın anda
Aynı anda başka bir kentte oluyorsun
Başka birinin yanında, başka birinin yüreğinde oluyorsun...
Geçmişle bugün arasında ani bir yolculuk bu
Hiç plan yapmadığın bir anda kalkıverecek trenin...
Hafızanı yitireceksin, yitirmek isteyeceksin...
Büyük resimlere bakarken küçüleceksin çerçevelerin arasında...
Ruhunu doyuracak geri geleceksin o boşluklardan,
Aslında o hiç yaşanmamışlıklardan, yaşamak isteyip başaramadıklarından..
Gözlerin o derinlerdeki maviliklerde kalacak
Üç beş saniye sessiz kalıp sokulmak isteyeceksin o derinliğe...
Ama kimse bilmeyecek
Bilmedi de biliyorum
Yaşarken tutunamadım bir yerlere,
Benim olmadı asla o mavi gözler ama yaşamak için yanındaydım...
Ellerini tuttum sadece, en güzel sabahı yakaladım ben seninle...
Ben şimdi ucu bucağı belli bir yerde yüreğim senden kilometrelerce uzakta....
Ama biliyoruz ikimizde her şeyi...
Biliyoruz tutunup sonra düştüğümüzü...
Şimdi ise NÖTR...
Gerçekten nereye gideceğimi bilmeden düştüm yola dün, aslında vardı aklımda bir iki yer, önce birincisini denedim ama yolu yoktu sonra ikincisine yöneldim yürüyerek beşiktaşa gittim ..hiç düşünmeden bu sefer kabalcıya girdim, elime beş altı kitap alıp kafetaryaya girdim en köşede sevdiğim masalardan biri boştu hemen yumuldum, Her zaman ki garson kız geldi bir çay söyledim ve hemen kitapların önsözleri, arkasözleri ve içeriklerini okumaya başladım, hepsi çok güzeldi ama içlerinden sadece şimdilik bir tanesini seçtim, otururken farketmeden 60 sayfa okumuşum saatime baktım yavaş yavaş gitme vaktim geldiği için hesabı ödeyip kalktım, yine yürüyerek ve başka bir yere uğramadan yıldız parkının içinden doğru okula vardım, o parktan yürürken ne kadar şanslı olduğumu düşündüm..yani insanın dibinde böyle küçük bir cenneti olması şans değilde ne olabilirdi...Hımm bir de hayatımın üçüncü güzel simitini yedim o simiti yemek için sofra bezlerine sarılmış ve saklanmış olan nereye gittiğini bilmediğim adamın peşinden yürüdüm, baktım gideceğim yönde bir simitçinin yanında durdu...ben o sıcak simitten istiyorum dedim.. gerçekten sıcacık ve yumuşacıktı...kıyamadım bir parça yağmura bıraktım ve sırf o simit hatırına esen rüzgarda incecik üstümle üşümeye razı olup yürüdüm, dört tekerlekli bir araca binmek istemeyişimin tek nedeni o simiti o heyecanla yiyebilmekti ...


Yıldız parkında önceden tek olmaya korkardım ama baktımda o derinliklerde sevgililerden başka bir şey yok...o yüzden korkacak bir şeyde yok...bir önceki gün kızımla oraya gidişimi hatırladım baktım parklar bomboştu uzaktan bizi seyrettim, kızımın tüm dünyaya inat ve sessiz yüreğinde her şeye hükmetmesini izledim...büyüdükçe onunla aramdaki bağ kuvvetleşiyor neden bilmem ama zaman geçtikçe daha bir arkadaş oluyoruz, sohbet edebiliyoruz, her konuda onun anladığı bir dilden konuşabiliyoruz, bu beni çok rahatlatıyor...


Eve gelince aşağıdaki komşuların gürültüsünden de uyuyamayınca 50 sayfa daha kitap okudum, gürültüleri kesilince de uyudum...üzüldüm sonra neden bende aşağıdaki insanlar gibi yüksek sesle kahkaha atamıyorum diye... sonra da gecenin bir saatinde duyarsızlıklarına kızdım...sonra kendime kızdım neden bir cesaret kapılarına dayanmadığım için...bundan önceki gürültülerinde gecenin üçünde aybarsın uyardığını bilirim hemde defalarca...hem uzaktan akraba oluşları hem de yakında taşınıyor olacaklarından ya sabır dedim..iyi ki okuyacak kitabım var dedim...

Çok erken oldu eve gelişim bugün ama taksim meydandan yürüdüm eminönüne kadar dolaşarak...eminönünde alacaklarımı aldıktan sonra da döndüm...kahvemi içtim şimdi, hava çok soğuk, kokoşnikle bugün anneme gideceğiz ziyaret günü....Hafta içleri gezme yok bizde yani ev gezmesi...Haftaya da kübranın konseri için Ankara'ya gideceğiz annem, yağmur ve ben, çok heyecanlıyım ne giysem diye bile düşünüyorum, sahnede kübrayı görmek onun sesini duymak, tanımadığımız bir çok insan arasında, onun benim canımdan can kardeşim olduğunu bilmek beni şimdiden gururlandırıyor...


Yoruldum biraz uzanıp dinleneceğim, hafta sonu hava soğuk olacakmış, oysa pazar günü hep beraber kız kulesine gidecektik, Yağmur'a Kız Kulesi masalını anlatacaktım...çok ta sevinmişti gideceğimiz için...(: hatta korkmuştu o kulede yılanlar varsa diye, nereden çıkarıyorsa işte uydurma hikayeler, keşke olmasaydı dediğim TV ...


  Günlük hayatın diliyle bile bazen yazıldığında geriye dönüldüğünde ne çok şey anlatıyor şu satırlar. Aklımızda kalır sanıyoruz, hiç unutul...