30 Kasım 2011 Çarşamba

Büyüyoruz...
Küçükken kafamızı kaldırıpta baktığımız büyüklerimize benziyoruz...anne oluyoruz, baba oluyoruz, yeni hayatlar hazırlıyoruz, hem kendimize hem de onlara...
Büyürken hayat çok hızlı devam ediyormuş, çocuk hallerimize bakıpta, ne zaman büyüyeceğiz hayallerinden çok uzaktayız artık...adımlarımız daha büyük...
Yollar ne kadar uzunsa önümüzde,
Biz de o kadar hızla yol alıyoruz...

Allah'ım özüme dönüyorum galiba, içimi bir iştah aldı ki dünden sonra anlatamam,
Sanki başka bir ben oldum!
Dün çok yoruldum ama dünden çok şey öğrendim...

Neyse, bugün mutfakta faaliyet var, evde oturmak istiyorum, yağmurla yeni bir mutfak maceramız başlayacak bugün ama süprizszszszszszsz:) yapınca yayınlayacağım burada hem de gururla:) Evet kendimi beğeniyorum bu konuda n' yapabilirim:)


Yağmur kızımla iki gündür tiyatro sahnesinde kukla oynatıyoruz, önce ben oldum kuklaların sahibesi, ışıkları söndürdük, küçük bir ışık açtık tiyatro havası verebilmek için, yağmura biletini verdim, anons yaptım " Gösteri boyunca lütfen oyuna müdahele etmeyelim" diye çünkü yağmur için yapılması gereken en önemli uyarı...hımm yapmadan durdu mu evet sabırla durdu bir tek yedi cücelerden birini ben konuşturdum o da" o cüce konuşamıyor" dediği zamandı bu...ya sabır:)
Oyunumuz pamuk prenses ve yedi cücelerdi...ben oynattım o izledi, güzelde oldu, ertesi gün için yağmurun bu gösteriyi yapacağını benimde izleyici olacağıma söz vererek bitirdik oyunu...

İşte o ertesi gün dündü...yine aynı şekilde hazırlandık...yağmur başladı oynatmaya ne var ki tam 2 dk. sonra "mola "dedi, tuvalete gidebilirmişiz, mısır yiyebilirmişiz? bende "ne kadar sürecek bu mola" dedim "2 saat" dedi...anladım bir sorun var, "oynamak istemiyor musun Yağmur?" "Anne, ben o cadıdan korktum:( "

İşte O cadı

sarıldım minnoşuma, tamam dedim oynamayalım....
İşte böyle sonlandı kukla maceramız sanırım ben oynatmaya devam edeceğim....

Şimdi çok işim var benim, bitmeyen işlerim...Hem karnım da acıktı...
Mutfak!

28 Kasım 2011 Pazartesi


Yağmur ve okul...okulda 3. yılımız bu sene...Sabah 10 dk. içinde hazırlanıp o mutlu haliyle okula gidişine sevinsem mi üzülsem mi bilemedim...ama mutlu yaaa deli gibi üzülmeye bir şeyler mi arıyorum ne...
Çok benzemiş babasına, dün akşam çam ağacımızı çıkaralım da süsleyelim diye tutturmuşken aybarsa çıkarttım ağacı, o sırada süslerin olduğu torba yırtılınca aybars dolabın tepesinden hepsini aşağıya fırlatmaya başladı, ben de çok kızdım her şey ortalığa dağıldı diye, ben aybarsa kızınca yağmur çok üzüldü, "neden babama kızıyorsun kızma anne" dedi, gözleri doldu, tabi o an bütün içimin yağları eridi, öptüm aybarsı o da benden özürdiledi her şey çözüldü...hassaslığı bana benzemiş evet ama rahatlığını babasından almış...
Bazen düşünüyorum da endişe etmek için çok küçük bir dünyada yaşıyoruz aslında, üzülmek için öyle, dertlenmek için öyle...ne var döküldüyse yere öyle değil mi? ne oldu toplamadık mı? her şey aslında bir düzen bir kurallar çerçevesinde mi yaşanmalı? yanlış yapıyoruz da hep sonradan farkına varıyoruz bunların o zaman da geçmiş zamana üzülüyorsun işte...
Rahat yaşamak en güzeli şu dünyada, yapmaya çalışan şanslı, yapabilen kadar:)

Hafta sonumuz hareketli geçti, cumartesi dans dersinden sonra biraz beyoğlunda dolaştık, çok kalabalıktı, o kadar sevdiğim beyoğlunda zevk alamadan gezdim durdum, uzun süre gidip gezmek istemiyorum hatta, pazar günü de bebeğimizin şekerlerinin malzemelerini aldık, odaların perdeleri eksikti oralara stor perde aldık, pazara gittik, nefes alınabilecek bir yer yoktu , bir 10 yıl sonra burada olmak istemedim, hatta 5 yıl sonrası bile, insan kalabalığı ve trafikten yoruldum...

Eve gelince rahat bir nefes aldık hepimiz, yağmur uyuyunca da sohbet muhabbet derken saat 12 yi geçiyordu yattık, uyuduk...Güzel bebeğim kıpırdandı durdu yine gece, bir canlıyı varetmeye yardımcı olurken içimde hissettiklerimin mutluluğuyla, onu dinleyerek uyumuşum...

25 Kasım 2011 Cuma



Yağmur: Bir gün bir çocuk varmiş annesi hasta olduğu için çocuk annesine bakıyormuş annesi iyileştikten sonra parka gitmişler oyunlar oynayıp yemekte yemişler gece olduğu zamanda uyumuşlar ve sabah olduğunda bir de bakmış ki çocuğun annesi saçlarını kestirmiş bu hikayede burada son bulmuş =)
(Ben mi oluyorum saçını kestiren acaba??)


Yağmur Aksanatta modern dansa gitmeye başladı, geçen hafta ilk dersimizi aldık, Baleye bu sene gönderemedik yağmuru, ama dans öğretmeni beni rahatlattı, bale için aslında bildiğimiz hep 3 ya da 5 yaşında başlamalı diye bir kanı vardır ya aslında yokmuş böyle bir şey, kendi öğretmeni 9 yaşında başlamış baleye, ve eğer bir çocuğun içinde varsa bu yetenek -ki bu doğuştan olan bir yetenekmiş- 12 yaşında da başlasa çıkarmış ortaya ve geliştirilebilirmiş, ama eğer yoksa baleye yeteneği 3 yaşında da başlasa bir yere kadar devam edebilirmiş vücudu...o yüzden rahatız, öğretmeni de vücudunun esneklik kazanması için modern dansta temel dans tekniklerini öğrenirse baleye de çok rahat geçiş yapabileceğini söyledi, ama tabi yağmurun buna yeteneği varsa:) İşte bu yüzden Biz artık her cumartesi saat 11 le 12 arası Aksanatta derste oluyoruz, yağmurum dans ederken onu izleyemiyorum malesef, oranın kafeterya da oturup gazete okuyorum, okumaktan sıkılınca da gelen giden insanları izleyip düşünüyorum...

Dün Eminönüne gittik annemle eksik kalan şeylerimizi almaya, çoğunu hallettik sayılır ama üzerimden dünün yorgunluğunu atamadım hala, dedim ki ben bugün erken doğurmazsam daha da bir şey olmaz bana:) olmadı nitekim, balık koşturuyor içeride hala, benimde içim gidiyor o oynadıkça, yani yazmışmıydım daha önce hatırlamıyorum ama insan gerçekten bir kez anne olup ikinci kez bunu tekrar yaşamaya başlayınca daha bir keyifli oluyor , çünkü biliyorsun ya anne olmanın verdiği keyfi, mutluluğu, hani biliyorsun ya hiç bir şey sana çocukların kadar mutluluk veremez....

Ah Yağmur, sabah sabah nereden aklına gelir böyle şeyler:)

Ne yapacakmış kızım?
Beni yicekmiş babasını da yicekmiş
E sonra ne yapacaksın biz olmayınca?
Tek başına yaşayacakmış...
Kendisine havuzlu, balkonlu bir ev alacakmış bir de köpek alacakmış, tek başına yaşayacakmış...
Evi 10. katta olacakmış, asansörü de olacakmış:)
Peki neden yapıyorsun bunları biz seni rahatsız mı ediyoruz?
"Çünkü sen beni okuldan geç alıyorsun, babamda geç bırakıyor okula ben kahvaltıya yetişemiyorum.."
İnanmayın koca bir yağmurca yalandır bu üzerimize kurulmuş olan.

Neden peki iki gün önce seni okuldan alırken "beni çok erken alıyorsun okuldan "dedin Yağmur:) Hem sonra sabah 15 dk fazla uyu diye düşünürken biz, sen hiç uyanmak istemiyorsun ama:) buna rağmen kahvaltı bahane yalnız yaşamak şahane:) Dün sadece dışarıda işim uzadı sen 7 ye kadar okulda kaldın, fena mı öğretmenlerinle lahmacun yemişsin, hem de çok beğenmişsin:)

Oooo bunun gibi neler dinliyoruz yağmurdan her geçen gün, bitmiyor hikayelerimiz:)

23 Kasım 2011 Çarşamba

30 haftamı da geri de bırakmış durumdayım, sayarken 5/6/7 diye ne de çabuk gelmişiz dedik dün akşam yatarken aybarsla, böyle son haftalara gelince insanı bir can sıkıntısı alıyor, yağmurda da böyle olmuştum ama onda ki halim daha çok karnımın şişliğinden, uyuyamamaktan, sıcaktandı...şimdiki de ruhsal...her zaman ki gibi havalar, bir de bir şeylere yetemeyişim, neye elimi atsam yapamayışım, istemeyişim...
Güneş gül yüzünü gösteriyor da 3 gündür daha iyiyim...kendimi sokaklara özgürce atamıyorum tabi eskisi gibi, karnım koskocaman olmasa da otobüslerde ordan oraya gidesim gelmiyor, yok işte o da olmuyor, bu da içimden gelmiyor hallerindeyim...
Eskiden kek yapardım, sarardım hamur işine şimdilerde fazla kalori yapmayalım diye onu da yapmıyorum sözde! ama bu arada nutellalı ekmekleri evde yaptığım çakma künefeleri yutuyorum ona geldi mi canım çekti oluyor:)
Ah annelerinin bebekleri işte böyle , zaman geçiyor zaman geçtikçe geçmiş zamanla hesaplaşmaların başlıyor, "onu da yapmasaydım"larla bitiyor cümleler gözümden akan bir damla yaşla beraber...
Hayatını da sen hazırlıyorsun işte farketmeden olacakları, yaşanacakları...Ama önemli olan farketmeden de olsa başına gelen her şeyin arkasında durabilmek...

Bu kışta sevmiyorum kışı....
Herhalde kış benim için anlamını yitirdi...ben kar yağan sokaklar görmek istiyorum, evimizde sobamız yansın istiyorum, soğukta işten gelipte anneciğimin soba temizleyişini, dolduruşunu, yakışını ve onu izlerken "ah anneciğim rahat edemedin " diye içimden geçirişimi belki de, sahip olmak istediklerimize hemen değilde çabalayarak ulaşmamızı, annemle hafta sonları pangaltıda peynirciye gidip her hafta değişik peynirler satın alışımızı ve eve gidip sıcacık çayımızla ekmeğizle yiyişimizi belki de...
Saklanmayı istiyorum belki de kışın ardına, hani o getirir ya soğuğu çıkamazsın dışarı, hani o getirir ya gri bulutları, işte o yüzden suçludur, benden suçlu...

Hep çocuk kal istiyorum yağmur kızım, hep oyun oyna istiyorum, hep böyle bak istiyorum önünde akıp giden yaşamına...ama durmuyor zaman, durduramıyorum...

Kocaman bir yatağımız olsun istiyorum , orada hep beraber uyuyalım istiyorum, sen hiç büyüme istiyorum:( hayallerine dokunabilmek o hayallerini gerçekleştirmek istiyorum...

Bir gün balkonlu bir evimiz olacak yağmurum sana söz veriyorum, yüksek katlardan seçeceğiz evimizi, süsleyeceğiz balkonumuzu da, senin odan en ferah oda olacak öyle ferah ki sabah güneşi yüzüne vuracak....senin güzel yüzüne...

Seni çok seviyorum...

Aybarsı tanıdığım günlerde bana hep üzüldüğümde "her şey çok güzel olacak pelinim" derdi...olurdu da...Şimdi de aynısını söylüyor...Ve ben o zaman inandığım gibi şimdi de inanıyorum ...Bir gün her şey çok güzel olacak...

Bilemedim ben ikinci kez hamile kalmama rağmen bu kadar her şeye ağlayacağımı:(
Bilmemem bir şey değiştirmese de bilseydim de seni de çok seviyorum minik yavrum....
Sen de hiç bir zaman yağmura kardeş olasın diye gelmedin bu dünyaya..sana bu haksızlığı yapmadık biz...
Dünyaya gelen her canlı haklı mutluluğu mu yaşamaya gelir bilmiyorum, bilemeyiz ama sen bizim mutluluğumuzun bir parçası ol istedik...

Hayat kötü olabilir ama bir o kadar da yaşanmaya değer...Hiç yaşamamaktan her zaman çok daha iyidir...


22 Kasım 2011 Salı

Sadeleştirdim sayfamı da, Evet kimse için değildi, sadece yağmurum içindi...ama şimdi minik kızımda olacak, onlar için olacak her şey...

İsmini değiştirirken içim acımadı değil, "yağmurmelek" benim güzel kızım, kelimeler sayfaların arkasına saklansa da sen benim yüreğimde en güzel yerdesin ...
Ama artık paylaşmak zorundayız her şeyimizi, tıpkı bu sayfayı paylaşacağımız gibi canım kızım, Seninle özel olarak paylaştıklarımızın yerini kimse tutamaz tabi ki, senin şahit olduğun her şeyde beraber yaşadıklarımız, anne kız keyif alarak yaptığımız her şey çok ama çok özel kalacak, merak etme küçük bebeğimizi babaya bırakıp bazen yine döneceğiz o baş başa kaçamak günlerimize:)

Bu aralar annenin biraz canı sıkkın ama geçecek...

Her şey dökülmüyor yazıya ki anlatayım sana...


21 Kasım 2011 Pazartesi

Kızım geldi, her şeyi aynı sadelikle yaşamaya devam ediyoruz, pek yazasım yok bu aralar, bu aralar pek bir şey yapasım da yok, hamilelikten olsa gerek, bir bir her şeyi tekrar hatırlayıp ağlamakla meşgulüm bu aralar... doğrularımı, yanlışlarımı koyup önüme emin olamadığım keşkelerim için gözyaşı döküyorum...bazen yağmurun odasında yaptığı bir resme bakarak, bazen aynada kendime bakarken, bazen bir şarkı dinlerken...

Kendimi yalnız hissediyorum, çok yalnız hemde...sanki bir başına kalmışım gibi şu hayatta...

11 Kasım 2011 Cuma


Kızım geliyor yarın!
Annesinin can'ı geliyor!
Güzel yavrusu!

Dün gece yine bir rüya gördüm, yine bebeğimi gördüm, o kadar iç içeyim ki onunla rüyamda görmesem sürekli aklımda...doğmuştu, ameliyathanede doğar doğmaz babasının kucağına vermişlerdi, gözleri açık pembe bir bebekti, "küçük olacak bebeğim" diyorum ya hep düşünüyorum ki rüyamda o kadar da küçük doğmadı diye, şaşırıyorum sadece pek benzemiyor bize diye:) küçücük bir suratı var, incecik kaşları...Ama öyle değil biliyorum, geçen ay ki kontrollerimizde resimlerini verdi dr. yine, bu üç boyut dört boyut mucizeleri şimdiden kime benzediğini gösteriyor bize, yusyuvarlak suratı var, küçücük burnu, yuvarlacık çenesi, minicik ağzı ile tıpkı yağmur gibi...elleri, ayakları, su yutuşu var annesinin karnında...

Dün gece o kadar çok oynadı ki karnımda, dönüpte, alıpta başımı yatamadım bir türlü...Doğacak yavrum, o da tıpkı ablası gibi, tıpkı her yeni gün doğan yeni bir canlı gibi, düşünüyorum ilk karnımdan çıkacağı anı da üzülüyorum çok, kocaman bir dünyaya yayılacak nefesi, tutmaya çalışacak belki uzanan bir eli, kalacak savunmasız ilk kez bir başına...ilk kez tanışacak kocaman bir atmosferde yalnızlıkla...ta ki kucağıma verecekleri ana kadar, biliyor çünkü O, annesi onu nefesi yettiği sürece yalnız bırakmayacak...

İnsan hayatta hiç bir zaman tek bir "ben" olarak kalmıyor, bunu öğrendim, itiraf ettim kendime her yeni günde yeni bir "ben" olduğumu...



10 Kasım 2011 Perşembe

Hamile olunca saçmalıyorum, araba da evde makarna var mı acaba diye merak edip cep telefonunun rehber bölümünde makarnayı arıyorum? ? ?
hımm bir de her gece, gördüğüm görebileceğim en saçma rüyaları görüyorum...
Burnum tıkanıyor her gece yine, uyanınca dilim damağım kurumuş halde buluyorum kendimi, bant takıyorum, iyi çözüm "BreatheRight" ama ekonomik değil.
cıx+s bu kadar...

İyi dokunma, kötü dokunma, gizli dokunma: Bedenin sana ait!

Öncelikle, kimlerin sana dokunabileceğine, öpebileceğine ve sarılabileceğine senin karar verme ve “hayır” deme hakkın olduğunu asla unutma!

Birisi sana uygunsuz biçimde dokunduğunda:

Hayır” de ve o kişiye yaptığından hoşlanmadığını, dokunmasını istemediğini söyle.

Hızla o kişiden uzaklaş. Hoşlanmadığın bir şekilde sana dokunan kişiden kaç. Bir daha bu kişiyle asla yalnız kalma.

Yardım iste. Çığlık atabilirsin.

Kendine inan. Sen yanlış birşey yapmadın.

Birisi sana uygunsuz bir şekilde dokunursa, olan biteni güvendiğin birine anlat.Tehditlerin seni korkutmasına ve sessiz kalmana neden olmasına izin verme.

Birisi sana dokunur ve bunu aranızda sır olarak saklamanızı isterse kendine şu soruyu sor: “Bu sırrı saklamak beni rahatsız ediyor mu?” Seni rahatsız eden hiçbir sırrı saklama. Anne-babana, bir akrabana, öğretmenine, doktoruna ya da güvendiğin başka bir yetişkine durumu anlat. Anlattığın kişi sana inanmazsa, güvendiğin bir başka kişiyle konuş, birisi sana inanıp yardım edene kadar vazgeçme.

Tehdit veya tacizde bulunan kişiden uzak durmak için elinden geleni yap. Kendini rahatsız veya güvensiz hissetmene neden olacak biçimde sana dokunan kişi ile yalnız kalma.

İyi dokunma

Sevdiğin kişilerin sarılması ve öpmesi güzel birşeydir. Örneğin:

Uyandığında annenin sana sarılması ve öpmesi.

Babanın iyi geceler dilmek için sarılması ve öpmesi.

Anneanne ve büyükbabanın ziyarete geldiklerinde herkesin birbirini kucaklaması ve öpmesi.

Kötü dokunma

Kendini rahatsız hissetmene neden olan dokunmalar genellikle kötü dokunmalardır. Birisi sana istemediğin bir şekilde dokunduğunda bunu gizlemek zorunda değilsin. Kendinin kötü olduğunu düşünme. Kötü olan sen değil, sana kötü bir şekilde dokunan kişidir. Bedenin sana aittir. Sen istemiyorsan kimse sana dokunamamalıdır. Kötü dokunmanın ne olduğunu bilmek ister misin?

Canını acıtan dokunma kötü dokunmadır.

Dokunulmasını istemediğin halde sana dokunulursa bu kötü bir dokunmadır.

Dokunan kişi kendini rahatsız hissetmene neden oluyorsa, bu kötü bir dokunmadır.

Dokunma senin korkutuyor ve sinirlendiriyorsa, bu kötü bir dokunmadır.

Birisi seni kendisine dokunmaya zorluyorsa bu kötü bir dokunmadır.

Dokunan kişi bunu hiç kimseye söylememeni istiyorsa, bu kötü bir dokunmadır.

Dokunan kişi bunu başkasına söylersen sana bir zarar vereceği tehdidinde bulunuyorsa bu kötü bir dokunmadır.

Maalesef bazı yetişkinler onlara duyduğun güveni kötüye kullanabilirler. Yanlış yapan sen değil, istemediğin bir biçimde sana dokunan kişidir. Cinsel taciz daha büyük, daha yaşlı, daha güçlü kişilerin işlediği bir suçtur. Kendini suçlama ve kimsenin de seni suçlamasına izin verme.

Ayrı kaldım yağmurumla, uzun bir aradan sonra ilk kez...gitmez sandım ama gitti, bayramın 3. gününde sabah gitti anneannesi ve dedesiyle Ankara'ya...Ne yalan söyleyeyim gideceği günün önceki akşamı "gitme" dedim ona" beraber gezeriz" dedim, ama yok ısrarla "gideceğim" dedi, çantalar hazırladık artık beraber, belki sabah vazgeçer dedim ı ıh vazgeçmedi gitti:) neyse ki mutlu gittiği yerde, öyle "seni özledim" de demedi bana şimdiye kadar:) ben ne kadar özlemini çeksemde o mutlu olunca benimde aklım kalmıyor açıkçası...bir yandan da iyi oldu diyorum çok iç içeydik, artık anneannesinde bile kalmıyordu, biraz ayrı kalmamız iyi de oluyor bir yandan...
İlk gece bana çok zor geldi, gece uyanıp üzerini örteyim diye odasına gidecek bile oldum sanki gitmemiş gibi...

Gelecek 2 gün sonra kızım, öpücem ayaklarını onun, diyorum zaten daha ne kadar süre öperek severim ayaklarını diye acaba?

Bugün artık tatilimiz bitti, ama sanki kimse evinden çıkmamış gibi sokaklar bomboş, güneş örtmüş üzerini uyuyor, bana da kalan minik balıkla yalnızlık.

4 Kasım 2011 Cuma


Sabah saat 08:46 yağmur okula gidiyor
Sabah saat 09.08 yağmurun okuldan telefon geliyor, "yağmur kustu, halsizleşti, şimdi kahvaltı yapıyor"
Tabi ben apar topar elimde bir tost okula gittim, sabah karnım ağrıyor demişti ama ben psikolojik algılamıştım, yatakta keyif yapıyorduk çünkü, herhalde gitmek istemiyor diye....ama değilmiş, her zaman çocuklar numara yapmaz...
1 aydır antibiyotik kullanmadan direnen vücudumuz sonunda yenik düştü.
Şimdi evdeyiz...

Yukarıda ki fotoğraflar dün hiç ağrımız yokken:(

3 Kasım 2011 Perşembe

Her ne kadar bayramların eski tadı kalmadıysa da, her ne kadar kapıları kapattıysakta içimizde birilerine, insan bayram yaklaştı mı yine bir harala gürele çıkıyor çarşı pazara, özellikle çocukları olanlar, bayramda illa ki yeni bir şey giysin çocuklar diye süslenip püsleniyorlar işte...Ben de bugün onu yaptım, Yağmuruma bir iki yeni bir şey almak istedim, tam takım kıyafet olmasada çorabı, bluzu yeni olsun istedim, Her bayram olduğu gibi aldıklarımızı bayram sabahına saklayıp, o günün özelliğini hissetsin diye bekleyeceğiz yeni cicilerimizi giymek için, iki bayram arası yakın olunca en azından ayakkabı masrafından kurtulduk, tertemiz converslerimiz ya da yağmur yağarsa plastik çizmelerimiz var:)
Minik balığıma da ip aldım, annesi örmeyi denese örebilir mi acaba? minik balık bugün pek sessiz uyuyor galiba...
İşte böyle gezindim bugün beşiktaşta, iyi geldi havada ince ince yağmur yağarken pek özendim deliler gibi yürümeye ama karnım burnuma yaklaşırken ve bazı sağlık sorunlarım olunca da yürümek başka bahara kaldı...olsun yine de gönlümce gezindim, bana iyi geldi.
Dün akşamda yağmurla gitmiştik beşiktaşa, bilekliğinin ipi kopmuştu, onu yaptırdık, kabalcıyı dolaşmak istedi yağmur.. Her zaman ki beşiktaş gezmesi klasiğimiz olan kabalcıyı dolaşıp kitap okuduk biraz, yağmurcuğum daha da keyif yapmak istedi, her nedense alışkanlık olmuş herhalde ne zaman gitsek, oradaki kafeteryaya oturup, beğendiği kitapları da yanına alıp sıcak çikolata içmeyi çok sever, yine istedi, ama vaktimiz çok yoktu, babişi geldi bizi aldı...bir daha ki sefere artık... ama kocaman kağıt helvayı yuttu, bana da ver diyince o koca helvadan "bir ısırık alabilirsin" dedi, dedim "yapma yağmur koparayım ben şuradan biraz", neyse insaflı davrandı bir çeyrek koparabildim yani.. Ona kağıt helva arasında dondurmanın çok güzel olduğunu anlattım ama dondurma mevsimi olmadığı için yiyemeyeceğimizi, O da "müsait bir zamanında ısmarlarsın bana o zaman" dedi, gülüştük...ayrıca otobüste kulağına" minik fare" diye fısıldayınca bana demez mi "sende minik domuz":)
Ne güzel diye düşündüm, kelime ne olursa olsun o kadar temiz duygularla ifade ediyor ki kendini, keşke hep koruyabilsek bu temizliği bu duruluğu ama sürekli birbirini öldürenlerin dünyasında yaşarken, her gün haberlerde boşuna heba olan canlar için gözyaşı dökerken, bu insanların içimizde barındığını bildiğimiz için biz hiç bir zaman temiz kalamayacağız, sürekli tembihlerle adım atacağız sokaklara, korkarak yaşayacağız yanımızdan geçen bir insandan bile...bilmiyorum ben mi abartıyorum ama öyle işte, ne yazık ki pembe gözlüklerimiz olsa bile dünya kirlenmiş artık, temizlemek için insan gücü yok...

Bugün oyun günümüz yağmurla, okuldan gelince kitapçı dükkanı açacağız, yağmur kitaplarını getiriyor salona üzerlerine fiyat yazıyor kağıtlar koparıp, sonra monopolly paralarını kullanarak alışveriş yapıyorum ben de onun dükkanından, sırayla, sonra o da geliyor dükkan benim oluyor bu sefer, ondan kitap alırken aldığım kitabın konusunu da soruyorum, "hangi mevsimde geçiyor bu hikaye?bu tavşanın arkadaşları da var mı?" gibi...hoşuna gidiyor, geçenlerde monopolly oynadık, sonra da bankacılık, bankacı oluyor önünde ki kutuyu bilgisayar yaparak, ben de diyorum ki "havale yapacağım anneanneme", "hı?" diyor yağmur haklı olarak:) havalenin ne demek olduğunu anlatıyorum sonra:) pek eğlenceli oluyor doğrusu, böyle zaman vererek oyun oynadığım zaman bir daha üzerime gelmiyor yağmur:) saati gösteriyorum "bak burada --:40 yazana kadar" diyorum. "sonra oyunumuz bitecek ben yemek hazırlayacağım" kabul ediyor ve sonrasında tamamen kendi içindeki oyunlarıyla bütünleşiyor.
Arkadaşı Sungunun evinde yaşlı bir köpekleri varmış, dün akşam ona dolgu kemik yaptı, 2 kemik resmi çizdirdi bana onları kesti, aralarına pamuk koyup bantladı, yumuşak kemik olmuş, diyorum ki "yağmur biz bezden kemik yapalım ona içini de dolduralım sen onu hediye et istersen" diyorum bana küsüyor "anne o köpek çok yaşlı onunla oynayamaz" diyor, kızıyor yani bana, bense sadece öneride bulunmuştum, ama karışmış oldum yine:) bazen iyilik yapayım derken tü kaka oluyor herşey:)

İşte akşam hikayelerimiz böyle, şimdi yeni bir akşam başlıyor bizim için, bu akşamın hikayesi de yarına artık....

2 Kasım 2011 Çarşamba

Bugün zor giyindik, yağmur hanımın okulda fotoğraf çekimi vardı bugün, ne giyelim diye düşündüm durdum sonunda gömlek / etek giydirmeye karar verdim, ama bana ne oluyorsa? yağmur hanım beğenmedi gömleğini, başka bir şey giyeceğim dedi, kırmızı gömlek giymek istedi bu sefer, o zaman da altında ki etek olmadı, derken yine benim seçtiklerimle gitti, çoğu zaman karışmasam da bazen benimde karışasım tutuyor işte, ne yapayım, kendimce buluyorum bir şeyler, neyse tamam bıraktım bu işleri artık, boşverdim palyaço olsun:) kokoş olsun:) rüküş olsun:) taksın takıştırsın:) dün bulmuş makyaj malzemelerimi de birazını alıp odasına yerleştirmiş, sabah görüp sordum bunlar nedir diye? kendisine makyaj masası yapmış hanımcığım...ojelerimin hepsi kendi çekmecesinde benim ihtiyacım olursa oradan alacakmışım...kızım işte, bambaşka bir şey, dedim ya palyaço olsun umurumda değil yeter ki mutlu olsun:)

Karnımda ki minik balığımda uyuyor şimdi, arada bir itekliyor beni, karnım semsert, bazen bir şeye duygulanıp ağlıyorum da diyorum bebeğim de üzülür şimdi, böyle diyince de susuyorum tabi, kendimi şimdiden ona emanet etmiş yaşıyorum işte:)

Off korkuyorum bir de oturmuş ameliyat nasıl olur diye yazılar okuyorum, sanki hiç sezeryan olmamışım, sanki hiç bayıltılmamışım:( korkunç geliyor bana o bayılmak o uyumak anı, istemiyorum:( bende teknolojinin nimetlerinden faydalansam sezeryan gibi, yani tüm cesaretimi toplasam lokal anestezi yapılsa, ben ayık kalsam, hem bebeğimi aybarstan önce ben görsem, hem haksızlık değil mi? ben 9 ay karnımda taşıyayım karpuz gibi de, benden önce herkes görsün minik balığımı:( kim çıkarmış bu sezeryanı ki bağıra bağıra doğur işte...Yağmurda anlamamıştım, normal doğum diye başlayıp ağrılarım çoğalınca korkmadan girdim ameliyathaneye, ama tabi ameliyathaneye girince dedim ki çıkıcam ben buradan, tuvaletim geldi, ama göndermedi doktorlar, artık derken bayıldım, derken üşüyerek ayıldım, odama girince dedim ki ne diye çekmişim bunca eziyeti en güzeli sezeryan dedim, ama gel gör ki hayat tekrarlardan ibaret, şimdi ise hiç öyle güzel şeymiş gibi görmüyorum ...Du bakalım halledicem bu meseleyi hele bi zamanı gelsin...güzelce doğurucam yavrumu, alıcam kucağıma inşallah yumuk yumuk ellerini tutarak...

Neyse...İyi ki bu "neyse" denilen harflerden uzanmış bir sözcük var, ne zaman bir şeyden kaçmak istesek yetişiyor imdadımıza...(örn; ameliyat!)

Daha hamile kalmadan önce okumuştum "Yorgun "yeni" annenin manifestosu"
nu,
yeni anneler için yazılmış.

1 Kasım 2011 Salı


(Okulda yapılan söyleşiden alıntı)

Atatürk’ü seviyoruz çünkü

Kaan : çünkü bizi düşmanlardan kurtardı

Alp: çünkü Cumhuriyeti ilan etti

Hugo: bizi kurtardı bize güzel sağlıklı bir yaşam hediye etti

Ayşe : bizi çok koruyup çok sevdi

Yağmur : çünkü dünyamızı kurtardı ve bize yenilikler verdi

Lütfi : çünkü düşmanları yurdumuzdan gönderdi

Yazgı : bize güzel bir dünya verdi

Elif : Atatürk herkesi kurtardı aslında mutluluk verdi

Sungu : Atatürk çocukları çok seviyor bende Atatürkü çok çok seviyorum

Ezgi : Atatürk bize 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını hediye etti çocuklar bizim için


Aklıma geldi geçen günlerden birinde de bizim sokaktan yürürken, "anne, dünyada mavi olan yerler deniz, yeşil olan yerler kara değil mi?" diye sordu, öğrendiği şeyleri doğrulama durumları var bu aralarda, Sonra şey var, hiç korkuları yoktur yağmurun bu yaşına kadar da olmadı, yani karanlıktan korkmaz, kendi gider odasına ışığını açar işini görür mesela, bir tek uyuma esnasında gece lambasının açık olmasını ister, ama son zamanlarda cadılardan korkar oldu, o yüzden cadılı filmlerini eledi, izlemeyim ben onları dedi.

Gece yarısı yağmurun sesiyle uyanıyoruz bazen, konuşuyor uykusunda bıdır bıdır, bazen ne dediğini hiç anlamıyorum, gidip bakıyorum oturmuş yatağında konuşuyor öyle, ben de bir tırsarım ki böyle şeylerden sorma gitsin:) ama konu yağmur olunca bu korkularımı da aşıyorum yağmur için:)

Eve gelince kağıda kaleme sarılıyor hep son zamanlarda, hep yazı yazmak istiyor, önce bize yazdırıyor sonra kendi yazıyor, hepimizin telefon numaralarını yazıyor kağıda sonra bir koltuğun arkasına saklanıyor benim telefonumu alıp, oradan numarayı çevirip bize şaka yapıyor, bizde "aa yağmur sen nerdesin kızım" diyoruz şakasına ortak olarak:)

Geçenlerde çok güzel elma şekerleri yapmıştık yağmurla, hatta çubuğumuz olmayınca çatala saplamıştık elmaları, cam kırığı gibi bi yedik bi güzel oldular ki, dünde çubuk aldık, minik elmalar aldık, aynı tarifi uygulamama rağmen olmadı işte, olamayacağı tuttu, bize kendini yedirmeyeceği tuttu, üzesi tuttu bizi böhh, sonunda şeker kaynamaktan zift rengini aldı yanık kokuları eşliğinde, ehh her zaman becerikli olamayabilirim.

Söylemeden geçemeyeceğim, bir de şirinler kabusumuz var, Kınder süpriz yumurtalardan çıkıyor bizde biliyoruz ki bazı oyuncakçılarda serçe parmağım kadar 2 şirini 37 tl ye sattıklarını, dedik hadi alalım buradan çok şirin biriktirelim, biriktirdikte ama sıra son 3 şirin gargamel amca, şirin baba, uykucuya gelince tıkandık artık aynı şirinler çıkmaya başlayınca yedekleri rifiye vermeye başladık, ve bu yumurtalara bu kadar para harcamak canıma tak edince dedim yağmura artık gargamelle şirin babayı sana yeni yılda alırım ben, yağmur onların setini istiyor aslında evleriyle beraber, ama gerçekten acıyorum aldığım oyuncaklara verdiğim paralara, neyse işin üzücü yanı şu ki rifi de heves etti biriktirmeye, ona bizim yedeklerden 3 şiirin verdik, dünde almışlar ve içinden ne çıktı dersin;Gargamel. Bir heves beni aradı heyecanla anlatmaya başladı, ama nafile bizim değil, yağmurcuğumda "olsun anne belki bir daha çıkar onu da bize verirler " dedi...

haydi rastgele yağmurum...

Şirin koleksiyonumuz...

Neyse aklıma gelmişken bunlar yazayım istedim, notlar şeklinde...


Yağmur kızımın okuldan halleri...

Beni en çok bu fotoğraf etkiledi...neden bilmem o küçücük ellerin, kalem tutuşun, yaptığın o rengarenk resim gözlerimi dolduruyor, sana baktıkça yüreğimden sanki bir şeyler taşıyor, yetişemiyorum...
Seni çok seviyorum benim canım kızım...
Dün gece sen uyurken yanına gelip defalarca seni ne kadar çok sevdiğimi söyledim sana, öptüm, öptüm o güzel yanaklarından, burnundan, gözlerinden...Sen duymadın beni...O an içimden geçti bir gün sende anne olasın inşallah güzel yavrum, işte o zaman bir annenin evladına duyduğu sevgi çığlıklarını duyabileceksin , işte o zaman çok basitmiş gibi görünen bir resim için bu kadar duygulanacaksın, bir resim seni alıp götürecek bebekliğinde ki bir sahneye ya da çok uzaklarda senin ve annenin olduğu başka hayatlara ...O zaman anlayacaksın tek bir bakışın, tek bir nefesin için dünyaları nasıl ayağa kaldırabileceğini...
Bir gün gelir kocaman bir genç kız olursun, o zaman hatırda kalsın isterim tüm bu çocukluk yaşamının, hatırla isterim seni nasıl sarıp sarmaladığımı, nasıl oyunlar oynadığımızı, oturup küçük evimizde, senin mutlu olman için kurduğumuz bu dünyamızda seni nasıl kolladığımı,

Senden, sana verdiğim sevgiyi isteyemem ben hiç bir zaman, sadece isterim ki şu hayatta sadece ve sadece her gün o gülen yüzünle sarıl annene,
Çünkü ben bir tek buna muhtacım biliyor musun?
Annen...

  Günlük hayatın diliyle bile bazen yazıldığında geriye dönüldüğünde ne çok şey anlatıyor şu satırlar. Aklımızda kalır sanıyoruz, hiç unutul...