19 Mart 2008 Çarşamba

Kavuşma zamanı





05.07.2006 ve bebeğim tam 41,5 haftalık oldu..oysa bebeğimde kucağıma gelmek, cuk cuk sütümü emmek gibi bir niyet yok...???her zaman merak etmişimdir acaba dr.umuz çağırmasaydı biz daha ne kadar beklerdik yağmurun koca karnımdan çıkması için? bu soru böyle cevapsız kaldı içimde...yedim de yedim, şiştimde şiştim son günlerde...ama artık bütün zamanları yitirdik 05.07.2006 da saat 07:30 da "gel" dediler...hadi gidelim artık dedik ve çoktan içinde geceliklerimin buruştuğu çantamı toparlayıp aşkuçkam, ebru ve ben hastanenin yolunu tuttuk...o güne kadar içimde olmayan heyecan kendini artık hastane kapısından girdiğimde gösterdi, içimi seni görecek olmamın heyecanıyla beraber bir de korku saldı...ya göremezsem ...Hastaneye girdiğimizde annem ve babam da oradaydı...artık onlardan da ayrılmak ve kucaklamak zamanı gelmişti..bebeğimle savaşımızı vermek için hemşirelerle başbaşa kalacağımız odamıza geçtik...ama burası öyle huzurla yattığın, herşeyin bittiği şirin ve süslü bebek odalarından değildi...burası iki yatağın karşı karşıya durduğu, karşımda her hafta nst ye bağlı kaldığımda bir bebeğin annesinin memesinden süt emdiği çok güzel bir fotoğraf karesiyle hayallere daldığım bir odaydı...o hayallerde benimde yavrum vardı.. benimde saatler sonrasında bu fotoğraf karesinde gördüğüm manzarayı, bu huzuru bebeğime yaşatacak olmamın sevinci ve heyecanı vardı artık...artık zamanı gelmişti bebeğimi görmemin... ona hazırlamış olduğumuz mis kokulu odasında uyutacak, minicik kıyafetlerini giyip çıkarabileceğim, oyuncak sandığım ve ilk gördüğümde" bu ne" dediğim alt bezini hayretle değiştireceğim gün gelmişti artık...Bebeğimin doğumgününde en çok üzüldüğüm şey bunu belki baştan söylemeliyim; 41,5 hafta sırf bunun için beklememe rağmen normal doğum yapamayışım olmuştu...hani hep derler ya çok acı çok fena bişey diye gerçekten de benim için çok fena çok acı bir şeydi...üzüldüğüm bir ikinci durum ise o sevimsiz odada o sevimsiz hemşireyle başbaşa kalıyor olmam ve ailemden kimsenin eşimin bile yanımda olamıyor olmasıydı:(her zaman şunu söyledim kendime belki de canımdan can bir insanın yanımda olupta elimi tutuyor olması belki de normal yoldan bebeğimi kucağıma almamı sağlayacaktı..ben buna inandım..bir elin bana vereceği güce bir sözün bana vereceği güce ihtiyacım vardı...ama olmadı...Zaman geçtikçe şunu anladım ki aslında "doğurmak" hiç bir şey...aslolan doğurduğun o küçücük can'la yaşamı paylaşmaktı...Gelgelelim asıl hikaye olan doğumuna...saat 08:00 gibi hasta bakıcı üzerimde tüm değişiklikleri yaptı (sıkıcı olan şu lavman-aslında hiç te o kadar kötü değildi-,arkası açık tuhaf bir gecelik giydirme gibi..) sonrasında da haftalardır kalp atışlarını dinlediğimiz nst ye bağlanarak aynı yatağa karşımda ki o huzurlu fotoğrafa bakarak yattım...sevimli hemşire gelip serumumuzu taktı sonra da gece nöbet süresi bittiği için evine döndü:(arkasından sevimsiz hemşire geldi:( saat 9 .30 'a kadar kadar verilen serumda hiç bir şey hissetmedim ama 9,30 gibi o inanılmaz sancı geldi...öyle bir sancıydı ki bu o saate kadar en ufak bir sancı bile hissetmemiştim o sancıyı takiben sürekli artarak bu sancıları çok az bir süre de olsa 11,30 a kadar yanılmıyorsam yaşadım. evet kısa bir süreydi ama epidurali yapmak için açılması gereken o 4 cm süreye kadar aslında dr.un "dayanılmaz bir sancı olmayacak" dediği sancı bu değildi. olamazdı çünkü ben dayanamıyordum. .işin kötü tarafı yanımda bulunan kübalı arkadaşa da epidural yaptılar ve tutmadı ..dr.un bana akşama kadar sürebilir dediği bu ağrılara ben dayanamazdım:(bütü n hamileleiğim boyunca okuduğum tüm yazılarad epidurali yapılan tüm hamile bayanlar ellerinde dergileriyle yatıp doğum zamanının gelmesini beklemekteydiler...?ama nasıl bu mu?böyle mi olacaktı?bunun üzerine kararımı verdim dr.umuz Nilgün hanım ve aybarsımla karar verdik ve sonuç; işte hiç istemediğim sezeryan! ama o an da hiç istemediğimi düşünmedim bile...beni bir sedyeye yatırdılar ve ameliyathaneye doğru götürdüler...giderken hatırladığım tek şey kapının önünde ailemdeki tüm insanların bir kargaşa halinde "pelin" deyişiydi...dışarda hatırladıklarım buydu işte...ve ameliyathane...28 yaşıma kadar sadece filmlerde gördüğüm ameliyathane...bir sürü insan ...çok korktum ...çıkmak istedim ordan da...tuvaletim geldi ama "hayır" dediler...benimle çok rahat konuştular güzel cümleler kurdular, karnıma sıcacık bir şey sürdüler , ellerimi ve ayaklarımı bağladılar...ne korkunç değil mi?:(ve sonrasında 1..2..3......uyandım....üşüyorum...bana seslenen insanları duyuyorum..ayıltmaya çalışıyorlar..evet duyuyorum ve soruyorum "kızım?""kızımın saçları var mı?"...her şey çok iyi....ağlamaklı oluyorum ama her doğumdan çıkan anne gibi ağlamıyorum...kendimdeyim ve mutluyum...çok şükür diyorum ..bitti! beni odama götürüyorlar..kapıda canımdan can bildiğim çocukluk arkadaşım enka maykenin annesi kübra "pelin bebeğin çok tatlııııı"....işte bunu duyuyorum..gözlerim kapalı...odamdayım...yine hasta bakıcılar, hemşireler, dr.lar herkes başımda...sonra gidiyorlar...İşte getiriyorlar bebeğimi benim minicik, dr.un "3000 gr.dan fazla olmaz" dediği ama 3940 gr -55 cm doğan minicik yavrum geldi...yüzümü şişmiş?şişsin...acıkmış mı?hadi emsin cuk cuk...ama annede cuk cuk luk kadar süt yok:(ama gelecek anne üzülmüyor anne sadece sana bakıyor işte o özlenene bakıyor...gözümde hiç bir şey yok..ne etrafımda bana bakan insanlar ne dünyadaki paha biçilmez güzellikler...hangi güzellik böylesine ruhumu seninle bütünleştirir ki...hangi güzellik o küçücük parmaklarınla ellerimi sıkıca tutuşunla bağdaşır ki...hangi güzellik karnını doyurmak için azimle gögsüme saldırmanın verdiği hazzı bana yaşatabir ki? hiç bir şey bebeğim hiç bir şey...Ben 28 yaşında anne oldum..Ben çocuktum, ben böğürtlen gözlü, küçücükken bülent eniştemin dediği kabak popolu, teyzesinin kıyafetler ve aldığı hediyelerle süslediği, bir bez parçası ve bir bebekle saatlerini geçiren küçük bir kız çocuğuydum ben...Yorgun düşüp hayallere daldığım, kurduğum hayallerde bir evim, beni seven bir kocam ve bir "kızım", bebeğim olsun diyen bir çocuktum...İşte şimdi ben bir anneyim, beni çok seven bir kocam ve bebeğim var...Kurduğumuz dünyamızda mutluluğumuzun açılımı yok....Sevgilerimle...

Gönderen Pelin...

zaman: 10/30/2007 01:52:00 AM 0 yorum

29-30 Ekim

Bugün 30 Ekim 2007 salı...çok güzel geçen bir Cumhuriyet bayramı tatili sonrasında yine iş yerindeyim...çalışmak zorunda olduğum için :( tatilim çok güzel geçti çünkü kızımla beraber evde de olsak bence ve onca da olduğuna inandığım çok mutlu saatler geçirdik...kokuş kokuş bol bol uyuduk kızımla ...sonra oyunlar oynadık, yemekler yaptık, hava yağışlı da olsa çıkıp sahilde çamurlara bulana bulana yürüyüşümüzü yaptık, kedilere gel gel yapıp, köpeklere bize bağırdıkları için küstük:( 3 gün boyunca süren tatilimizin en güzel yanı 3. günün akşamına kadar olan her an'dı...ama özellikle 29 Ekim Cumhuriyet bayramının kutlandığı gece yani dün çok çok çok güzeldi...boğazda fener alayı ve ışık gösterileriyle herkes coştu...Biz elimizde fenerler ve bayraklarla yağmuru da bu coşku seline kaptırmak için sıkı sıkı giyinip koştuk sokaklara...inanılmaz bir görsel şölen izledik....Tatilimizin benim için en kötü tarafı da akşam kızımı anneannesine bıraktığım an'dan itibaren başladı...tuhaf bir şey ...kızımla dolu dolu sadece hafta sonlarında beraber olmak çok kötü bir şey...bazen söyleyecek cümlelerimi kuramıyorum...ama kendimi anlıyorum ve biliyorum bu biraz olsun beni rahatlatıyor..."Ağlıyordum çünkü..." dedim ya işte bunun içindi...Sevgilerimle...

Minik kuşum

Yokluğunda gözyaşlarımı tutamadığım ama her zaman senin için hayatta dimdik durabildiğim tüm zamanlar adına...

Seni çok seviyorum...
10/30/2007 12:14:00 AM

1. yaş günü

Kıbrıs tatilimiz

Yağmur 20 aylık

Benim minik kızım bu aralar kendince bir küsüşmeler, köşe başlarına saklanmalar, alıp başını gitmeler yapmakta...Artık çoğu şeyi kendi kendine yapabildiği için sanırım kızıma bir güven geldi:)bu sıralar en sevdiği oyuncaklar arasında böyle tutmaçlı ahşap puzzlelar geliyor, çok kısa sürede hepsini yerlerine koymayı başararak bizi de şaşırttı. şimdi her koyduğu parça için hem biz hem kendi, oturup yağmuru alkış yapıyoruz...bunun dışında oyuncaklara çok fazla ilgisi yok, genelde evi karıştırmakla ve köşe bucak saklanmakla meşgul...mesela dün 1 ilaç şişesi 1 kase ve gece 1 bardak kırdı:)
Dur bakalım neler görücez tatlı kuşumdan daha:)

Fotoğraflarımız


Başlıyoruz...

Benim akıllı ve minik ve güzel kızım,
Koşuşturmalı hayatımızdan arta kalan vakitlerimde senin için kağıtlar üzerinde tuttuğum ve seni anlattığım yazılarıma bundan sonra senin için hazırladığım bu sayfa üzerinde devam edip seninle ve sevdiklerimizle paylaşıyor olacağım....

  Günlük hayatın diliyle bile bazen yazıldığında geriye dönüldüğünde ne çok şey anlatıyor şu satırlar. Aklımızda kalır sanıyoruz, hiç unutul...