1 Nisan 2011 Cuma

Gerçekten nereye gideceğimi bilmeden düştüm yola dün, aslında vardı aklımda bir iki yer, önce birincisini denedim ama yolu yoktu sonra ikincisine yöneldim yürüyerek beşiktaşa gittim ..hiç düşünmeden bu sefer kabalcıya girdim, elime beş altı kitap alıp kafetaryaya girdim en köşede sevdiğim masalardan biri boştu hemen yumuldum, Her zaman ki garson kız geldi bir çay söyledim ve hemen kitapların önsözleri, arkasözleri ve içeriklerini okumaya başladım, hepsi çok güzeldi ama içlerinden sadece şimdilik bir tanesini seçtim, otururken farketmeden 60 sayfa okumuşum saatime baktım yavaş yavaş gitme vaktim geldiği için hesabı ödeyip kalktım, yine yürüyerek ve başka bir yere uğramadan yıldız parkının içinden doğru okula vardım, o parktan yürürken ne kadar şanslı olduğumu düşündüm..yani insanın dibinde böyle küçük bir cenneti olması şans değilde ne olabilirdi...Hımm bir de hayatımın üçüncü güzel simitini yedim o simiti yemek için sofra bezlerine sarılmış ve saklanmış olan nereye gittiğini bilmediğim adamın peşinden yürüdüm, baktım gideceğim yönde bir simitçinin yanında durdu...ben o sıcak simitten istiyorum dedim.. gerçekten sıcacık ve yumuşacıktı...kıyamadım bir parça yağmura bıraktım ve sırf o simit hatırına esen rüzgarda incecik üstümle üşümeye razı olup yürüdüm, dört tekerlekli bir araca binmek istemeyişimin tek nedeni o simiti o heyecanla yiyebilmekti ...


Yıldız parkında önceden tek olmaya korkardım ama baktımda o derinliklerde sevgililerden başka bir şey yok...o yüzden korkacak bir şeyde yok...bir önceki gün kızımla oraya gidişimi hatırladım baktım parklar bomboştu uzaktan bizi seyrettim, kızımın tüm dünyaya inat ve sessiz yüreğinde her şeye hükmetmesini izledim...büyüdükçe onunla aramdaki bağ kuvvetleşiyor neden bilmem ama zaman geçtikçe daha bir arkadaş oluyoruz, sohbet edebiliyoruz, her konuda onun anladığı bir dilden konuşabiliyoruz, bu beni çok rahatlatıyor...


Eve gelince aşağıdaki komşuların gürültüsünden de uyuyamayınca 50 sayfa daha kitap okudum, gürültüleri kesilince de uyudum...üzüldüm sonra neden bende aşağıdaki insanlar gibi yüksek sesle kahkaha atamıyorum diye... sonra da gecenin bir saatinde duyarsızlıklarına kızdım...sonra kendime kızdım neden bir cesaret kapılarına dayanmadığım için...bundan önceki gürültülerinde gecenin üçünde aybarsın uyardığını bilirim hemde defalarca...hem uzaktan akraba oluşları hem de yakında taşınıyor olacaklarından ya sabır dedim..iyi ki okuyacak kitabım var dedim...

Çok erken oldu eve gelişim bugün ama taksim meydandan yürüdüm eminönüne kadar dolaşarak...eminönünde alacaklarımı aldıktan sonra da döndüm...kahvemi içtim şimdi, hava çok soğuk, kokoşnikle bugün anneme gideceğiz ziyaret günü....Hafta içleri gezme yok bizde yani ev gezmesi...Haftaya da kübranın konseri için Ankara'ya gideceğiz annem, yağmur ve ben, çok heyecanlıyım ne giysem diye bile düşünüyorum, sahnede kübrayı görmek onun sesini duymak, tanımadığımız bir çok insan arasında, onun benim canımdan can kardeşim olduğunu bilmek beni şimdiden gururlandırıyor...


Yoruldum biraz uzanıp dinleneceğim, hafta sonu hava soğuk olacakmış, oysa pazar günü hep beraber kız kulesine gidecektik, Yağmur'a Kız Kulesi masalını anlatacaktım...çok ta sevinmişti gideceğimiz için...(: hatta korkmuştu o kulede yılanlar varsa diye, nereden çıkarıyorsa işte uydurma hikayeler, keşke olmasaydı dediğim TV ...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

  Günlük hayatın diliyle bile bazen yazıldığında geriye dönüldüğünde ne çok şey anlatıyor şu satırlar. Aklımızda kalır sanıyoruz, hiç unutul...