28 Eylül 2011 Çarşamba

DISNEY ON ICE
Prensesler ve kahramanlar

Yağmurum hafta sonu gazete eklerinde çıkan bu gösteri afişlerini oturup dakikalarca izlemeseydi eğer, almayacaktım bilet...söz verdim ona bu biletlerden alıp beraber gideceğimize, tuttum sözümü kızıma, aldım ikimize bilet...babamızı götüremeyeceğiz çünkü biletler inanılmaz pahalı...bilmiyorum bu kadar pahalı olmalı mı? indirimli aldığım halde, özellikle bu aracı firma yani biletix in aldığı, hem internette, hem bilet alırken gişede aldığı hizmet bedelleri denen, ceplerine yoktan koydukları parayı anlayamıyorum çok ta sinirleniyorum ama başka seçenek bırakmıyorlar insanlara..yazık, dünyaca ünlü bir çok sanatçı, grup, organizasyonu ağırlıyorsun ve bunun bedelini insanlara neredeyse aldığın bilet fiyatının %15 ini cebine atarak sağlıyorsun ki ekstra olarak...neyse işte soyguncu, mafya...

Kimbilir nasıl mutlu olacak yağmur bilet aldığımı duyunca...
Anne olmak hem ne güzel, hem ne zor bir şey...mutlu etmek bir o kadar güzelken yapamadıklarının acısını yaşamak, içinde duymak bir o kadar zor...
Ben tiyatroya bile ortaokul, belki lisede gittim ilk olarak, şimdi her şey çok başka, bilinçli anne baba sayısı fazlalaşsa da kimi zaman sokakta yürüdüğüm de tanık olduğum bazı şeyler var ki korkuyorum gelecekten, çocuklarımın , çocuklarımızın gelecekte karşılaşabileceği isanlardan korkuyorum gerçekten....televizyonun bilgilendirici etkisi bir yana artık her evde internet var neredeyse, ama çoğu anne baba interneti çocukları oyalansın diye, çoğu facebook denilen sözde sosyal paylaşım sitelerinde, sonu "ville" ile biten bir çok oyunun içine düşerek günlerini geçiren insanlarla dolu bir toplumdayız. Çocuklarını herkesin içinde bağırarak rencide eden, yasakları öğreten, yapamadıkları şeyler için kendinde değilde başka şeylerde suç bulsun diye yalan söyleyen, tehtit eden, şiddet uygulayan çok anne baba var, şiddet dediğimiz şey aslında bedenen olandan çok, sözel anlamda uygulanan şiddet çocukları ruhen yaralıyor, farkedilmeden sarfedilen tek bir sözcük bile uzun yıllar içinde yaralar açabiliyor çocuklarımızın...
Nedense böyle şeyler düşününce kendimce kendime de açıklama yapmak zorunda hissediyorum kendimi ki, benim de elbette hatalarım oluyor. Bugün "ben çocuğumu en iyi şekilde yetiştirdim" diyen ana babalarda bile hatalar olduğuna inanıyorum, ama şu var ki ben çocuğumu bu hayattan en az zarar görecek şekilde, geleceğe her şeye rağmen umutla bakabilmesini sağlayarak, zorlandığı şeylerde onu cesaretlendirerek, canı yandığında bunun yaşamın bir parçası olduğunu görmesini istediğim şekilde büyütmeye çalışıyorum, en önemlisi zaman ayırmaya çalışıyorum her fırsatta, ve daha da önemlisi sevgiyi görmesini sağlıyoruz onun için...
Ucu bucağı nereye gittiğini bilmediğim bir çocukluk dönemi geçirmesini istemiyorum, salınıp gitsin istemiyorum, ziyan olsun istemiyorum yaşadığı hiç bir anın...güzel anıları kalsın istiyorum çocukluğundan, büyüdüğünde "biz" duygusu gelişmiş olsun istiyorum..
Bir çocuk yokluk görsede evinde, eğer sevgiyi gördüyse o evde işte o çocukluk mutlu geçmiş demektir...

Bugün yağmurun babannesiyle dedesi gelecek, bizde kalmayacaklar, yağmurun halasında kalacaklar, bende bu münasebetle çay yanına açma yapıyorum bugün için, hazır o mayalanırken ben de yazıyorum...
Dün yağmuru banyo yaptırdım, aslında uzun süredir kendi yıkanabiliyor, hatta havuza gidince, çıkışta ayrı kabinlerde duş alıyoruz, bu arada yağmurum yüzmeyi örendi artık...o kocaman havuzun içinde çıbır çıbır yüzüyor kızım, bende unutmasın diye gün aşırı götürüyorum havuza, sadece bu hafta biraz hastalandı diye ara verdim .
Neyse yağmur dün yıkanırken bana şöyle bir soru sordu.
-Anne benim kolumun altında ne zaman kıllar bulunacak?
-"Genç kız olunca başlarlar çıkmaya" dedim
-Hımm Neslihan öğretmenimle Gizem öğretmenim de genç kızlar, onlarında bazen oluyor öyle:)
Alem kızım benim bu aralar meraklı öyle şeylere, öpüşme sahneleri çok ilgisini çekiyor mesela, bakıyorum bazen bebeklerini öpüştürüyor:)

Ah yamur ah, O banyosunu yaparken kendi çocukluğum aklıma geldi, sabunla yıkanırdık hep sonradan blendax çıkmıştı...şimdi yağmura bakınca saç şampuanı ayrı, saç kremi ayrı...bornozu bile var...olsun her şeyi olsun, kızımın her şeyi görsün de, kıymetini bilsin, şükretmesini bilsin, eğer bunu ona öğretebilirsem ne mutlu bana...


Dün akşam kış sebzelerinden benim için en güzel olanlardan birini yedim, kereviz. Ağzıma atar atmaz, yeniden kışı neden bu kadar sevdiğimi anladım, iyi ki varlar lahanalar, karnabaharlar,ıspanaklar, pazılar, kerevizler....yağmurda o kadar özlemiş olmalı ki yuttu gitti kerevizi:)
Yaz sebzesi denince kabak patlıcan fasulye geliyor aklıma ve ben fasulye hariç diğerlerini yapmaktan pek hoşlanmıyorum...
İşte o yüzden kış güzel, hem kasvetiyle, hem griye boyadığı haliyle, bir de bol bol kar yağsa da yağmurum kara doysa....
Şimdi gideyim şu açma hamurunun mayasına bakayım, olmuşsa yapayım , yutayım sıcak sıcak...Her ne kadar hamur işinin hamilelikte bebeğe faydası olmadığını söyleselerde valla ben hamur işinden uzak kalamıyorum, yağmura hamileyken de böyle koyvermiştim kendimi yemişte yemiştim sonunda aldım 22 kiloyu oturdum koltuğuma...
Boşver diyorum kendime yaparım iki spor geçer gider kilolar (inşallah)
Gitmedi mi ama ? bir daha giderler ....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

  Günlük hayatın diliyle bile bazen yazıldığında geriye dönüldüğünde ne çok şey anlatıyor şu satırlar. Aklımızda kalır sanıyoruz, hiç unutul...