10 Nisan 2013 Çarşamba

Bu aralar boş durmaktan neye saracağımı şaşırdım doğrusu en çok sardığım şey kitaplar oluyor, Murakami bittikten sonra bir boşluğa düştüm nedense baktığım hiç bir kitap beni tatmin etmiyor, elim gitmiyor, okuyasım gelmiyor...ben böyle böyle kitap alamayınca evde çok eskiden kalma "Sinekli Bakkal" ı gördüm, okunması gereken bir kitap diye düşündüm ve hala da öyle düşünüyorum, bu yüzden elimde, anlatımı oldukça zengin yalnız beni zorlayan tek tarafı cümlelerin kuruluşundaki karmaşa, konuyu bilmemden dolayı bana çok heyecan vermiyor açıkçası nerede ne olup biteceğini az çok biliyorum ama yine de ben hiç Halide Edip Adıvar okumadım...bu yüzden onu okuyacağım...yine de bugün sepetime bir kaç kitap attım, akşam alacağım. Murakaminin diğer okumadığım kitaplarını okuyayım dedim ama biraz ara vermek istedim onun dünyasına...

İşte böyle ...derken bugün ilk kez Nazilli'den çok ama çok güvendiğim birinin tarlalarından çıkmış enfes sebze ve meyvelerim gelecek, taze otlarım, yumurtalarım gelecek...ben böyle konuşup, organik adı altında bir şeyler alınca annemler kızıyorlar bana, haklı olabilirler ama sadece şurada; ben gidip marketten on bin çeşit markanın organik adı altında kutuladığı yumurtalardan almıyorum ya da reyon olarak ayrılan yerlerden salkım domatesler ya da ayva, narlar almıyorum çünkü güvenmiyorum, artık herkes bu işin ticaretini yapıyor...ben bizzat gerçekten güvendiğim, gerçekten özgürce, zamanında yetiştiğine inandığım sebzeleri, otları, meyveleri alıyorum...evet burada aldıklarımdan biraz olsun fazlaca para veriyorum ama bu düzen değişene kadar da sırtıma yeni bir kazak almayıp o farkı çocuklarımın boğazına giden şeyin ne olduğunu bilerek yaşamaya karar verdiğim için yapıyorum. öyle ki en masumundan, en kolay yetişen maydanozu bile yiyesim gelmiyor, sapları pırasa sapı gibi olmuş, kokuları yok, ıspanak desen yaprakları delik deşikolup solmuş.. kimbilir ne zaman toplandı da bağlanıp satıyorlar...tavuk desen aylardır ağzımıza sürmüyoruz, arada bir annemde olup yersek yiyiyoruz ama en sevdiğim tavuk suyuna çorba bile yapamıyorum o kadar tiksindim..Evet biz çocukken organik yemedik çünkü organik beslenmeye zaten ihtiyacımız yoktu ama şimdi tehlikeli bir dünyadayız, ben sadece bu tehlikelerin arasında yapabileceğimi yapıyorum sadece...yoruma açık...
Gelsinler bakalım fotoğraflayacağım hepsini...zaten az kaldı yaz geliyor okullar kapanınca ben giderim çatalcaya, mis gibi dalından koparıp yeriz her şeyi zaten...
İşte böyle, şimdi kahvemi içiyorum, aylin uyuyor...Yağmurda gelince dışarı çıkar havalanırız biraz... hava güzel gibi...

Dün akşam kurufasulye pilav vardı menüde, tatlı olarakta profiterol yaptım sanki her gün tatlı yaparmışım gibi:), özgeleri de çağırdım beraber yedik, çay içtik..çocuklar kudurdu da kudurdu ev talan oldu neyse ki aylinde erken uyumayı başardı da az nefes alıp bende uyudum...

Günün özeti böyleydi...

1 yorum:

  1. canım yiyecekler konusunda söylediğin herşeye katılıyorum markete gidiyorum çok çeşit marka ürün var pazarda da çok çeşit var ama nerden alırsam alıyım kokularını alamıyorum pazarda bakıyorum (safranboluda) köylü kadınlar oluyor onlardan alıyorum annemin kendi elleriyle yaptığı herşeyi topluyorum salamura asma yaprağı ,kuru üzüm ,üzüm pekmezi,salça, domates şişeleri,reçeller,(reçeli artıkk ben yapıyorum kendi bağımızın ayvalarından, narekşisi Salihli gerçekten egenin verimli topraklarından isteğen herkese bunlardan getiriyorum hemde marketteki o organik yazıpta birton fiyat değil salihlide kaça satıyorlarsa o fiyata satıyor annem Safranbolu asma yaprağı kilosu 8 ama geçen ben annem için 5 liradan verdim istedğin bir şey varsa agustosda istanbula geleceğim bu arada ilk defa istanbula geliyorum bakalım egeyle beni nasıl bir İstanbul bekliyor kızlarına bayılıyorum yazdıklarına ayrı bayılıyorum okurken dinlendiğimi hissediyorum bunların ilerde bir kitapda toplanmasını hayal edi.yorum kitabın ilk okuru ben olurum tabiiki sana da imzalatrım gerçekten bunu ciddi olarak bir düşün başarılar

    YanıtlaSil

  Günlük hayatın diliyle bile bazen yazıldığında geriye dönüldüğünde ne çok şey anlatıyor şu satırlar. Aklımızda kalır sanıyoruz, hiç unutul...