2 Aralık 2010 Perşembe

Anlamadım bu blog çok ağır çalışmaya başladı iki gündür. Okuldan geldim görüşmeyi tamamladım çokta ciddi durumlarda değil aslında gözümde büyüttüğüm şeyler biraz rahatladım keşke benimde terapistim olsa diyorum kendime güzel oluyor yani kızım için gidip konuştum böyle üzerimdeki ağırlığın bir kısmı gitti beni rahatlattı kimbilir kendim için gitsem ne kadar rahatlarım...

Şimdilik yağmurun karın ağrısı sorununu biraz ilgi görmek olarak başlıklandırabiliriz..geçici bir süreç umarım uzamaz. genelde evde değil okula giderken bunu yapıyor olması okulda ilgiyi daha çok beklemesini gösteriyor ..öğretmenleri konuşmuş yağmurla, artık karnım ağrıyor yerine benimle ilgilenirmisiniz demesinin daha doğru olacağına karar vermişler. yine standart yemek yeme sorunlarımızı konuştuk, bu durumda benimde çocukluğuma inmiş olduk tekrar...doğru ben ne gördüysem onu uygulamaya çalışıyorum çocuğumda da, bana da gecenin bir yarısı çiğ yumurta sarısıyla karışmış süt içirirdi annem, ağlaya ağlaya ne kötü bir şey, uyuyorsun , küçüksün belki uykunun en güzel yerindesin ama senin için iyi olacağını sanan annen tarafından zorla uyandırılıp sevmediğin bir şeyi zorla içmeye çalışıyorsun:( ne oldu? içtim ya da içmedim? sağlıksızmıyım? ya da kara üzümü ezip içine kına kına atıp şurup içirirlerdi güçleneyim diye çoğunu içmedim döktüm çiçeklerin dibine ya da lavaboya ben aslında sizi kandırdım...küçük pelin ailenin en küçüğü olarak kaldı , duruma bakmak gerekirse abim 1,85, ebru 1,75, fevzi 1,80 ben 1,70...vallahi ayıp utanır insan bunu söylerken....çok çelimsizmişim ama gelişmişim büyüdükçe:)yani kimse ölmemiş açlıktan ya da kimse çiğ yumurta sarılarıyla sütü gecenin bir yarısı içip devasa olmamış , devasa olmalarını buna borçlu olanlar varmıdır acaba...

Kendi çocukluğuma inip düşününce gerçekten yağmuru daha iyi anlıyorum...sonra biz hafta içi kesinlikle akşamları gezmeye, misafirliğe gitmezdik saat 9 dedin mi fevziyle ben uyurduk yani uyumak zorunda olmaya bırakılırdık...abimle ebru biraz daha büyük oldukları için daha geç yatarlardı ..evimiz büyüktü, salonla bizim yattığımız oda arasında uzunca bir hol vardı..bilirdim ki onlar içerde meyve yerlerdi...neden bizi bu keyiften mahrum bırakırlardı ki? neden hep birlikte daha vakitlice yemezdik meyvemizi de sonra yatmazdık..bak seneler geçti aklımda takılı kaldı bunlar...şimdi yağmurda belki uyumamak konusunda biraz ısrarcıysa nedeni belkide içeride bizim keyif yapıyor olmamızı düşünmesinden midir? ama yok yavrum benim sensiz içime sinmez, biz yapacaklarımızı yapar sonra yatırırım seni ...yine de içinde kalanlar varsa keşke bana söyleyebilsen... Sanki annem bizi meyveden mahrum mu bırakırdı ki?yooo yok işte ama çocuksun ite ne düşünebilrisin ki derinine inmeden yüzeyde ne varsa onu alırsın kendine..

Ah mazi ah çocukluğum bana neleri hatırlattı şimdi...

Teyzem dikmişti bana bu pullu pembe elbiseyi, çantamda vardı renkli...

Babamın bizi götürdüğü deniz kenarları
Ankara'da Anıtkabiri ziyaret ederken, arkada anneannem ve abim

Fevziy'le ben

Eski evimizin balkonunda, kar yağmış ebru, fevzi ben ve sinem

Ay Allah'ım 1. sınıfa giderken:)
Fevzi'yle ben

Fevzi ve ben yanımızdaki Bülent eniştem...

Ah ne bu sanırsın Paris ayağında takunyalar...

Zaman nasıl geçiyor, daha 2000 yılına girerken ki hayatım gözlerimin önünde aynı sıcaklığıyla dururken 1 ay sonra 2011 yılına girmiş olacağız...yaşım 32 oldu, çocukluğu geride bırakalı yıllar oldu şimdi kendi çocuğumu büyütüyorum..çocukken rüyalarımı süsleyen o bebeğe sahip oldum, sorumluluklarım oldu, kendi başıma kaldığım zamanlarım oldu, yapayalnızken Allah beni doğrularla karşılaştırdı..o arkadaki sepetide anımsıyorum tıpkı halımızın üzerindeki desenleri hatırladığım gibi..zaman böyle akıp giderken korkuların başlıyor işte hayata dair, evladına dair, sevdiklerine dair...ama hükmedemiyorsun hiç bir şeye...başına gelenlerle yaşamayı öğreniyorsun..yaşamaya devam ediyorsun....

sağlıcakla...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

  Günlük hayatın diliyle bile bazen yazıldığında geriye dönüldüğünde ne çok şey anlatıyor şu satırlar. Aklımızda kalır sanıyoruz, hiç unutul...