13 Nisan 2011 Çarşamba

Geldik ankaradan minikku-u, sen şanslı çıktın bu işten yağmur, hediyeler yağdı sana resmen, benim yüzüme bakan bile olmadı (: başka biri olsaydı senin yerinde bak böyle gülmezdim küserdim...


Neyse çok yazasım yok...yazasım olmayınca yazıya nedense hep böyle başlıyorum, güzeldi her şey, kübra sanki kübra değildi onu izlerken, nasıl dedim bu kadar değişik olur bir insan o ses ondan nasıl çıkıyor diye düşündüm, baktım büyümüş bizim kü, ama yok çokta büyümemiş annemin dediği gibi aklı oynak işte, hani soprano bumuymuş dersin :) ama çok güzeldi sesi, duruşu...olsun annelere çocuklar hep küçük kalırlarmış ya kübra da bizim için hep ailenin küçüğü olarak kalacak işte...


Minikku-u nun hastalığı geçmemiş pazartesi sabah kontrolu vardı, ilaçlara devam, nereden bilebilirdim ki akşamına da acillerde benim sürüneceğimi:( neyse ki şimdi iyiyim, cuma tekrar kontrol var o da benim... Ne zaman migrosa ya da pastaneye girsek yağmur tutturur beze alalım diye, bende açıkçası pek yenecek şey olmadığından, bir de dışarda satıldığı için almaya yeltenmedim hiç ..dün yine yağmur ekmek alırken gördü ve istedi bende tamam eve gidince yaparım sana dedim ..eve gelip yaptım sonucun kötü olacağını seziyordum içten içe çünkü genelde herkesten duyarım ki "tutmadı, fırında yayıldı" diye ama korktuğum gibi olmadılar tatları da hiç öyle yenmeyecek bir şeye benzemedi ..evet şekilleri kötü bir şey andırıyor olabilir :p napalım elimizdekilerle bu kadar oluverdi...

yağmurun ilk bezeleri


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

  Günlük hayatın diliyle bile bazen yazıldığında geriye dönüldüğünde ne çok şey anlatıyor şu satırlar. Aklımızda kalır sanıyoruz, hiç unutul...