13 Nisan 2012 Cuma

benim dünyam...

Dün aylinle yağmuru okuldan alıp parka gittik, yağmur salıncağa biner binmez bana anlatmaya başladı...

"Anne benim bir dünyam var kimse onu bozamaz, çok farklı" çok şaşırdım ve meraklandım nasılmış yağmur anlat bana dedim, başladı anlatmaya,
"Benim dünyamı ama kimse bilemez anne sen bilebilirsin, babam bilebilir bir de aylin, benim dünyamda hep çiçekler açıyor, ağaçlar hiç yaşlanmıyor solmuyor, anne ve babalara saygı gösteriliyor, annem benden bir şey yapmamı isterse ben ona saygı gösteriyorum, sonra dinozorlar yok, vahşi hayvanlar yok, hayvanlara iyi davranılıyor, sonra kırmızı salıncağım var, kaydıraktan kayarken başımı yukarı kaldırıyorum çünkü orada masmavi bir gökyüzü var"
öyle kalakaldım bende, bir de tüm bunları onun küçük ağzından yarım yamalak dökülen sözlerle dinleseydiniz daha da kalakalırdınız, hep istemişimdir o çocuk dünyasının nasıl bir şey olduğunu bilebilmek, böyle bir çip yerleştirebilseydim de neyi nasıl anladıklarını bir çırpıda okuyabilseydim diyorum...
Gece olupta çocuklar yatınca biz de konuşmaya başladık aybarsla ona çocukluğumdan kalan bir şeyler anlattım sonra anlattıklarım bitince dedim ki aybarsa "farkındamısın anlattığım şeylerin çoğu travmatik olaylar içinden sadece bir iki tane güzel şey çıkarabildim:)" travmatik derken anneannemin bana şekerli çiğ yumurta yedirmesi, ya da annemin bana gece yarısı zorla içinde yine çiğ yumurta sarısı bulunan sütü zorla içirmesi, yau neden zorluyorsun ki anne işte gecenin bir körü daha faydalı olur diye kaldır en güzel uykusundan çocuğu bir de üstüne üstlük sevmediği içinde çiğ şeylerin bulunduğu garip bir şeyler içir sütün sütlük tadı kaçmış sonra pelin içmeyince ağlar ağlayınca annesi kızar:) işte travma...!anlatması bile travma...demekki neymiş dedik insan çocukluğundan mutlu anıları yerine kafasında hep sıkıntı yaşadığı şeyleri tutuyormuş:) hımm mesela anneannem o çok eski evinde otururken bir gün dilencinin kapıyı çalması ve kapıyı evde kimse yokken benle fevzinin açısı? sahi kaç yaşındaydım o zaman sen bilirsin teyze? sonra anneannemin bana" evde penceremin önünde senin resmin var, her sabah bakıp onunla konuşuyorum " deyip, ben nice zaman sonra ankara'ya gittiğimde o pencere önünde resmimi arayışım? kimbilir yemek mi yediriyordu acaba bana, kandırmış beni:)
derken tüm bunlar aslında konuşmamızın başlığını oluşturan acaba en erken hangi yaşımızı hatırlıyoruz ? sorusundan çıkagelmişti, çünkü yağmurda dün eczanenin önünden geçerken 3 yaşında kulağını deldirişimiz, deldirirken kübra ablasının kucağına oturuşunu, teyzesinin de orada olduğunu hatırlamıştı, acaba 9 yaşına geldiğinde de bunu hatırlayacak mı?
Yine de anladım ki insanın aklında o en civcivli dönemi çocukluğu kalıyor, hani gerçekten 6 yaşa kadar oluşurmuş ya kişilik işte bu travmalar ve mutlu an'laların karışımıyla insan olmaya başılyoruz işte...:) Bu yüzden sana istemediğin şeyleri bir kez daha yedirmeme kararı aldım yağmur...

Sabah yağmurun saçını tarıyordum da bana "anne acıttın gözüme su kaçtı" diyince güldürdü bizi sabah sabah:) bu arada o kahküllerini kesmemize rağmen nedense her sabah tel tokaları alır eline kahküllerini tutturur, neden acaba gözüne de girmiyor ama işte onun da dünyası var ya sevdiği şeyler var sevmediği şeyler var, Halil Cibran'ın şiiri gibi;

Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil,
Onlar kendi yolunu izleyen Hayat'ın oğulları ve kızları.
Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler
Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller.
Onlara sevginizi verebilirsiniz,düşüncelerinizi değil.
Çünkü onların da kendi düşünceleri vardır.
Bedenlerini tutabilirsiniz,ruhlarını değil.
Çünkü ruhlar yarındadır,
Siz ise yarını düşlerinizde bile göremezsiniz.
Siz onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz ama sakın onları
Kendiniz gibi olmaya zorlamayın.


1 yorum:

  Günlük hayatın diliyle bile bazen yazıldığında geriye dönüldüğünde ne çok şey anlatıyor şu satırlar. Aklımızda kalır sanıyoruz, hiç unutul...