29 Eylül 2011 Perşembe


Bunu çok önce hazırlamıştım, her ne kadar amatörce olsa da her izleyişimde gözlerim dolu dolu olur, buraya da bir ara yükleyip kaldırmıştım...şimdi yeniden...
Yağmurun gösteriye bilet aldığımı duyunca nasıl sevindiğinden bahsetmedim:) sokağın ortasında bana sıkıca sarıldı, çok teşekkür etti, çok sevindi yavrucum benim..
Bir büyük sözüm daha var ona, Paris Disneyland'a götürmek...eh bu biraz para istediği için yağmurun okulunun bitmesini beklemek yani kreş ve daha da anlar duruma gelmesi için okuma yazmayı öğrenip bir iki yıl daha büyümesini beklemek gerek...Okul taksitimiz bitsin tek hedefim Disneyland için para biriktirmek olacak..eğer her şey yolunda giderse yağmur 2. sınıfa başlayacağı sene gitmek istiyoruz kızımızla...Yağmurla beraber büyümek keyifli bir şey :) her şey, yaşayamadığın şeyleri de yaşamak güzel, ona güzel bir hayat verebilmek her şeyden güzel, onunla parka gitmek, kitapçılarda dolaşmak, markete gitmek, sinemaya gitmek, tiyatro izlemek...
Sayende biricik kızım...

Şimdi ona süpriz hazırlıyorum...İşte hazırladığım süpriz:)


Her ne kadar ben sevmesemde belki çoğu insan gibi, kızım bezeyi çok seviyor, Aslında sevilmeyecek gibi de değil, fırının kapağını bir açıyorum şeker kokuları geliyor burnuma...Biliyorum görüntüye bakılınca bir sıkma torbası alsam fena olmayacak:) ama yenilmeyecek gibi değiller:)Pastanelerdekilerden farkı benim bezelerimin sakız gibi olması, bu bir sorun mu onu bilmiyorum çünkü çok daha güzel oluyorlar hazır satılanlardan...
Kendi kendine itiraf sayfası oldu bu sayfalar artık.
Mesela evet çok kitap okuyorum bu aralar, ama yorum yapamıyorum pek...bunu da kendime şöyle açıklıyorum, ben okuduğum zaman kendime çok şey alabildiğim bir dolu kitap oldu hayatımda, evet yorum yapmaktan kaçındım ama yorumlar içimde aslında beni büyüttü...
Şimdilerde üç kitap birden okuyorum;

Bahsettiğim kitap, farklı insanlardan hikayeler, Aslında çocukluk ve ergen dönemine ait hikayeler bunlar, neden aldım bu kitabı çünkü; daha henüz çocuk yaşta yaşanmış bu hikayelerin işte bu çocuklar üzerinde açtığı duyguları anlayabilmek için, böylelikle aslında bir anne olarak kendime de pay çıkarabiliyorum. Sadece tuvalette okuduğum bir kitap bu, yanlış anlaşılmasın kitabın kötülüğünden değil, vaktimi boşa harcamamak için :)

İşte bu da ikinci kitabım aslında buna yeni başladım diyebilirim, evde yapacaklarımdan biraz eksiltsem aslında aynı gün bitirebilecek kadar kısa bir kitap, Söylemiştim daha önce fantastik kitaplardan çok fazla haz etmem, ama bu da okumayacağım anlamına gelmiyor, okuyup bu türden kitapları da yazarı da anlamak istiyorum, daha önce bu yazarın başka bir kitabını daha okumuştum, ama hatırlamıyorum hangisiydi...

Üçüncü kitap? o da daha önce işyerinde sanırım bir eğitimde hediye verilmişti ya da başka bir yerde onu da hatırlamıyorum "Duygusal Zeka" yani EQ nun IQ dan aslında daha önemli olduğunu anlatan, yaşam biçimimizi EQ ile oluşturduğumuzu anlatan bir kitap...Başucu kitabım oldu, neden diye soruyorum kendime de benimde IQ , EQ dan daha düşük...bunun için sanırım...
Aldığım diğer kitaplara başlamadım daha bunlar bitsin diğerlerine başlayacağım...

Bu aralar dinlediğim şarkılardan birileri de bunlar



Çok yazdım bugünde şimdi gidiyorum...
Bugün üzerimde bir durgunluk var, yine kendi kendime alıp veremediklerimden olsa gerek...Her şey gerçekten yolunda mı bilmiyorum, yarın dr. kontrolumuz var, detaylı ultrason için başka bir dr. a gideceğiz, belki de onun sıkıntısı var üzerimde...Geçen ay normal kontrolume gittiğimde dr. bebeğimin sol beyin lobunda damar toplanması olduğunu söyledi :( sonra endişelenmeyin, bir iki haftaya kadar geçer dedi, kafanıza takmayın dedi, çoğu gebeliklerde rastlanan bir durummuş onun anlattığına göre...madem öyle neden söylüyor ki bunu, sanki ben ultrasonda her karartıya o ne diye bakan bir insanmışım gibi...neden açıklama yapıyor ki...
Bazen de diyorum ki anlaşmamı bu? yani beni hocasına gönderecek, hocası muayeneden para kazanacak, içime kurt düşürmek maksat...Oysa o benim içime kurt düşürmese de ben gidecektim:(
Bazen de geçekten geçti mi her şey diye düşünüyorum, yoksa sorun mu var diyorum, üzülüyorum çok üzülüyorum, tuhaf bir şey işte içinde bir canlıya bakmak, onu istemediğin şeyleri bile zorla yiyerek beslemek, o rahat yatsın diye her türlü konfordan uzak uyumak, sonra korkmak işte her türlü duygudan, yaptıklarından, yapacaklarından...peşini bırakmayan tüm bu sersem duygularından...sanki üzerine yapışıp kalmış gibi her şey...
Bilmiyorum ama dua ederek sığınmaktan başka hiç bir çarem yok işte...beklemek, akşamın saat beşini bilmem sabahın saat sekizini....sonra yaşadıklarına bakmak , bak yaşadık bugünü de hayırlısıyla demek...Bazen tüm umudunla her şeye yeniden başlamak, tüm korkularının üzerine giderken işte birden de tüm gücünün yittiğini hissetmek...
Soruyorum kendime neden yazıyorum diye, belki de yazdıklarımdan hiç bir şey çıkmıyor...belki de yağmurun hiç haberi olmayacak yazdıklarımdan, belki okumayacak, belki okuyup kafasını sallayacak anlamsız anlamsız ne demek istemiş diyecek belki çoğu cümlede...belki de annem kendine bile anlatamamış kendisine diyecek...tüm bu olasılıkları bile düşündüğümde aslında yazmanın kendimi rahatlattığına inandığım için yazıyorum, beni anlamaya çalıştığını düşündüğüm sessiz sayfalara dolduruyorum kelimelerimi, aslında sadece yağmurun bende bıraktıklarını yazmayı düşünürken ilk yazmaya başlarken, amacından sapıp çoğu zaman kendimde kalanları yazmaya başlamış gibi buluyorum kendimi...
Belki de saçmalayarak yazmaktır tüm yaptığım...
Olsun bizlerde yaşayan masal kahramanlarıyız işte, ister saçma ister düzgün...

Biliyorum; bana tutku verecek herhangi bir şeye ya da kimseye artık rastlamayacağımı biliyorum. Birisini sevmeye kalkışmak, önemli bir işe girişmek gibidir, bilirsin. Enerji, kendini veriş, körlük ister; hatta başlangıçta bir uçurumun üzerinden sıçramanın gerektiği bir an vardır. Düşünmeye kalkarsa atlayamaz insan. Bundan böyle artık bu gerekli sıçrayışı yapamayacağımı biliyorum.
Jean Paul Sartre

.

28 Eylül 2011 Çarşamba

DISNEY ON ICE
Prensesler ve kahramanlar

Yağmurum hafta sonu gazete eklerinde çıkan bu gösteri afişlerini oturup dakikalarca izlemeseydi eğer, almayacaktım bilet...söz verdim ona bu biletlerden alıp beraber gideceğimize, tuttum sözümü kızıma, aldım ikimize bilet...babamızı götüremeyeceğiz çünkü biletler inanılmaz pahalı...bilmiyorum bu kadar pahalı olmalı mı? indirimli aldığım halde, özellikle bu aracı firma yani biletix in aldığı, hem internette, hem bilet alırken gişede aldığı hizmet bedelleri denen, ceplerine yoktan koydukları parayı anlayamıyorum çok ta sinirleniyorum ama başka seçenek bırakmıyorlar insanlara..yazık, dünyaca ünlü bir çok sanatçı, grup, organizasyonu ağırlıyorsun ve bunun bedelini insanlara neredeyse aldığın bilet fiyatının %15 ini cebine atarak sağlıyorsun ki ekstra olarak...neyse işte soyguncu, mafya...

Kimbilir nasıl mutlu olacak yağmur bilet aldığımı duyunca...
Anne olmak hem ne güzel, hem ne zor bir şey...mutlu etmek bir o kadar güzelken yapamadıklarının acısını yaşamak, içinde duymak bir o kadar zor...
Ben tiyatroya bile ortaokul, belki lisede gittim ilk olarak, şimdi her şey çok başka, bilinçli anne baba sayısı fazlalaşsa da kimi zaman sokakta yürüdüğüm de tanık olduğum bazı şeyler var ki korkuyorum gelecekten, çocuklarımın , çocuklarımızın gelecekte karşılaşabileceği isanlardan korkuyorum gerçekten....televizyonun bilgilendirici etkisi bir yana artık her evde internet var neredeyse, ama çoğu anne baba interneti çocukları oyalansın diye, çoğu facebook denilen sözde sosyal paylaşım sitelerinde, sonu "ville" ile biten bir çok oyunun içine düşerek günlerini geçiren insanlarla dolu bir toplumdayız. Çocuklarını herkesin içinde bağırarak rencide eden, yasakları öğreten, yapamadıkları şeyler için kendinde değilde başka şeylerde suç bulsun diye yalan söyleyen, tehtit eden, şiddet uygulayan çok anne baba var, şiddet dediğimiz şey aslında bedenen olandan çok, sözel anlamda uygulanan şiddet çocukları ruhen yaralıyor, farkedilmeden sarfedilen tek bir sözcük bile uzun yıllar içinde yaralar açabiliyor çocuklarımızın...
Nedense böyle şeyler düşününce kendimce kendime de açıklama yapmak zorunda hissediyorum kendimi ki, benim de elbette hatalarım oluyor. Bugün "ben çocuğumu en iyi şekilde yetiştirdim" diyen ana babalarda bile hatalar olduğuna inanıyorum, ama şu var ki ben çocuğumu bu hayattan en az zarar görecek şekilde, geleceğe her şeye rağmen umutla bakabilmesini sağlayarak, zorlandığı şeylerde onu cesaretlendirerek, canı yandığında bunun yaşamın bir parçası olduğunu görmesini istediğim şekilde büyütmeye çalışıyorum, en önemlisi zaman ayırmaya çalışıyorum her fırsatta, ve daha da önemlisi sevgiyi görmesini sağlıyoruz onun için...
Ucu bucağı nereye gittiğini bilmediğim bir çocukluk dönemi geçirmesini istemiyorum, salınıp gitsin istemiyorum, ziyan olsun istemiyorum yaşadığı hiç bir anın...güzel anıları kalsın istiyorum çocukluğundan, büyüdüğünde "biz" duygusu gelişmiş olsun istiyorum..
Bir çocuk yokluk görsede evinde, eğer sevgiyi gördüyse o evde işte o çocukluk mutlu geçmiş demektir...

Bugün yağmurun babannesiyle dedesi gelecek, bizde kalmayacaklar, yağmurun halasında kalacaklar, bende bu münasebetle çay yanına açma yapıyorum bugün için, hazır o mayalanırken ben de yazıyorum...
Dün yağmuru banyo yaptırdım, aslında uzun süredir kendi yıkanabiliyor, hatta havuza gidince, çıkışta ayrı kabinlerde duş alıyoruz, bu arada yağmurum yüzmeyi örendi artık...o kocaman havuzun içinde çıbır çıbır yüzüyor kızım, bende unutmasın diye gün aşırı götürüyorum havuza, sadece bu hafta biraz hastalandı diye ara verdim .
Neyse yağmur dün yıkanırken bana şöyle bir soru sordu.
-Anne benim kolumun altında ne zaman kıllar bulunacak?
-"Genç kız olunca başlarlar çıkmaya" dedim
-Hımm Neslihan öğretmenimle Gizem öğretmenim de genç kızlar, onlarında bazen oluyor öyle:)
Alem kızım benim bu aralar meraklı öyle şeylere, öpüşme sahneleri çok ilgisini çekiyor mesela, bakıyorum bazen bebeklerini öpüştürüyor:)

Ah yamur ah, O banyosunu yaparken kendi çocukluğum aklıma geldi, sabunla yıkanırdık hep sonradan blendax çıkmıştı...şimdi yağmura bakınca saç şampuanı ayrı, saç kremi ayrı...bornozu bile var...olsun her şeyi olsun, kızımın her şeyi görsün de, kıymetini bilsin, şükretmesini bilsin, eğer bunu ona öğretebilirsem ne mutlu bana...


Dün akşam kış sebzelerinden benim için en güzel olanlardan birini yedim, kereviz. Ağzıma atar atmaz, yeniden kışı neden bu kadar sevdiğimi anladım, iyi ki varlar lahanalar, karnabaharlar,ıspanaklar, pazılar, kerevizler....yağmurda o kadar özlemiş olmalı ki yuttu gitti kerevizi:)
Yaz sebzesi denince kabak patlıcan fasulye geliyor aklıma ve ben fasulye hariç diğerlerini yapmaktan pek hoşlanmıyorum...
İşte o yüzden kış güzel, hem kasvetiyle, hem griye boyadığı haliyle, bir de bol bol kar yağsa da yağmurum kara doysa....
Şimdi gideyim şu açma hamurunun mayasına bakayım, olmuşsa yapayım , yutayım sıcak sıcak...Her ne kadar hamur işinin hamilelikte bebeğe faydası olmadığını söyleselerde valla ben hamur işinden uzak kalamıyorum, yağmura hamileyken de böyle koyvermiştim kendimi yemişte yemiştim sonunda aldım 22 kiloyu oturdum koltuğuma...
Boşver diyorum kendime yaparım iki spor geçer gider kilolar (inşallah)
Gitmedi mi ama ? bir daha giderler ....

27 Eylül 2011 Salı

9 eylülden 27 eylüle çok olmuş, uzun zaman olmuş yazmayalı yani...İnsan beklerken zaman sanki geçmiyormuş gibi geliyor, ama bakıyorum ki işte sabah uyandık, oldu akşam ...her gün böyle geçiyor..
Evde çok iş vardı inşaat havasında 1 hafta geçirdik, badana boya işine girişince her yer dip köşe temizlendi, henüz yeni yeni oluşan karnım minik karpuz şeklinde iş yaptık, en son yağmur doğduğu sene yapılmıştı boya eve...odalar değişti, yağmurun odası kurtuldu bir sürü kalabalıktan, aydınlanıverdi odası birden, bebeğimin odasını da hazırladık, yağmurun bebeklik odasıyla aynısı oldu, tabi artık orada bambaşka biri yaşayacak, henüz eli nasıl? dudakları nasıl? burnu kime benzer? diye düşünüp durduğum, şu an aslında hepimize, hatta kendine bile yabancı yepyeni bir şey işte...ufak tefek hazırlıklara başladım artık, yeni minicik kıyafetler aldım kızıma, aldığım kıyafetlerin içinden şapka çıkıyor bakıp duruyorum bu minicik şapka olmaz benim kızıma diyorum...o kadar minik mi olacak kafası? tuhaf gerçekten unutmuşum geçen 5 yıl içerisinde..
hareketleri daha da belirginleşti, geceleri bıdır bıdır oynuyor karnımda, sabaha karşı uyanıyor, kıyamıyorum ben de uyanıyorum onunla, dinliyorum, her hareketini duymaya çalışıp, neler yapabildiğini anlamaya çalışıyorum...
Yavaş yavaş ben de büyümeye başladım, karnım çıktı ortaya, sanki daha çok kilo almış gibiyim aynaya bakınca ama 4 kilo almışım toplamda...önemsemiyorum kiloyu, bu aydan sonra daha hızla kilo alacağımı düşünüyorum, çünkü daha çok yemeye başladım:p
Tek istediğim sağlıkla bebeğimi dünyaya getirmek...
Hayat zorlaşacak biliyorum, belki yağmur gibi sakin bir bebek olmayacak...Kışın kasvetli havalarında eve kapanacağım mesela:) hoş şimdi de evdeyim...hala evde olmaktan mutluyum..evdeyim çünkü çok işim vardı, yağmurun odasına resim yaptım...keçeden tablo....aslında başlangıçta kapısına ismini yazacaktım ama baktım yaptıkça ben, resim büyümeye, kapıya sığmamaya başladı...böylelikte işte şu çıktı ortaya;

Tabi bunlar çıktıkça benim aklıma fikrime yeni şeyler eklendi, sırada yapacağım yeni şeyler var, keçe işine sardım..
Yağmurun odasıyla ilgili planlarım vardı ama hepsine para lazım ve para her şeye yetişemiyor malesef..seneye bıraktık...malum yağmur bu senede eski okuluna devam ediyor, yağmur için bu okula yine yeniden karar verirken kendime söz vermiştim gereksiz harcamalar yapmayıp kızımın eğitimi ve gelişimi için harcamalar yapacağıma, eften püften şeyler için harcama yapmayacağıma...olur her şey olur zamanla diyorum artık, öncelikleri sıraladığım zaman tabi ki gelişimi çok daha önemli yağmurun...işte bu yüzden fazla gezentilik yapmıyorum...
Aslında bu keçeye sarma işi de yağmurun odasına internetten yapıştırma stickerlar ararken aklıma geldi, istediğim şeyler bit kadar ve çok pahalı, dedim ki neden kendim yapmıyorum bir şeyler, böyle düşünürken cumartesi başladım yapmaya işte anca bitti...daha işlemeli olabilirdi aslında ama ben işleme yaparken sıkılıyorum...
Sırada bebek battaniyesi var tabi kumaştan o...gidip sümerbanktan pazen kumaş alıp şöyle cicili bicili oturup dikeceğim...
Ama önce sırada kuşlar var...itiraf ediyorum kuşları internetten kopya edeceğim ama kopya edilmeyecek gibi değiller, çok hoşuma gittiler, yakın zamanda onları da yapıp resimlerini koyacağım...
Kitap okumalarım devam ediyor ama bu ara bu işlere dalınca sadece tuvalette okuyorum desem yalan olmaz...en son ne okudum bak hatırlamıyorum, ama yeni kitaplar aldım internetten, hepsi 200 er sayfalıkmış meğer...okumaya başladım birincisinden basit geldi, çok yalın, şafağa hediye edeceğim tam ona göre bir kitap, aslında ben öyküyü çok fazla sevmiyorum bunu anladım, herkesin öyküsü okunmuyor işte...
Sonbahar geldi...geliyor...Bu senede laptop alamadığım için ve bebeğin odası küçük oda olduğu için bilgisayarı yatak odasına aldık, hani orda sonbaharı görüyordum da burada duvara karşı oturur oldum, pek duygudan yoksun ya hadi idare edeceğim...
Geç yazmaya başladım, çok ta ara verince anlatacaklarım birbirine karıştı gibi...yine yazarım...


Kokoş kızım saçlarını kıvırcık yapmıştık geçen hafta:)koca kadınlara benzemiş:) olsun hevesi kalmadı içinde, çok beğendi açınca saçlarını "ah annecim keşke saçlarım uzun olsaydı o zaman nasıl olurdu kimbilir?"dedi:) zaten saçlarını sarıya boyatacakmış, çok işim var çookkkkk...

İşte bunlarda harflerimin ayrıntıları, en çok sevdiğim bu "y" harfi..bir de....

Şimdi burada çok net değil ama "a"nın altında minicik bir uğur böceğim var "ğ" altında da salyangozum...
Filden "m" harfi yaptım, tek başına benzemese de anlamını koruyor işte...

Heh işte bir de bu:) ama yani ördek ve kuş evinin çatısı favorim..tek tek diktim o çatıdaki kiremitleri:) ördeğimin kolyesi bile var...

İşte böyle orman temalı keçe resmim sabırsızlığımdan ötürü ancak bu hali almış ve bitmiştir....
Kızıma el emeği hediyem olsun, ömrü boyunca saklasın inşallah, gün gelip annesi yaşlanıp eli ip tutmayınca bakıp anarız kızımla inşallah...
Bu arada bunun daha değişiğini küçük kızıma da yapacağım ama malesef adını netleştiremedik, sözde karar vermiştik ama dış etkenler etkiledi bizi vazgeçtik :(
İsmine karar verince yapacağım da o yüzden ismini kısa seçsek ? :)
Neyse ben çıkıyorum artık, yokuş tırmanmaya devam iki senedir diyorum ki tamam artık bu yokuşu çıkmam yağmur yeni okula başlar diyorum ama yok bu senede çıkıyoruz işte...de ben ne zamana kadar çıkabilirim o yokuşu işte o malum...

9 Eylül 2011 Cuma

İsim muamması

Bugün yalnız kaldım, miniğim okula gitti içinde binbir duygunun telaşı ve heyecanıyla...
e bana da olan oldu kalakaldım bi başıma?
aaaa Kızımıza isim bulduk, ama şimdi söylemicem, doğunca söyleyeceğim:) babası buldu:)
Şimdi ben kızım olmasını çok istiyordum ya ama hadi kendimi çok umutlandırmayım, ben miniş oğlum olur ona isim hazırlayım diyordum hep, o yüzden hep erkek ismi düşünmüştüm, oğlum olsaydı adı "Can" olacaktı bir de "Eren" diye düşünmüştüm, ama "can" koyardım muhtemelen, çocukken bir bebeğim vardı adını Can koymuştum o gün bugün severim bu ismi...Hımm bir de aklımda "Baran" vardı, anlamı o da yağmurun eş anlamlısı gibi bir şeye geliyordu, ama isim ağır geldi vazgeçtim...işte bu yüzden kız isimlerini hiç düşünmedim, ama "Masal", "Ada", "Alya" geçen 5 aylık süreçte elediğim isimlerdi...
İsim nedir boncuk derler ya büyükler, boncuk ama büyüdüğünde sever mi acaba çocuğun onu da düşünmek lazım, mesela Yağmur, bazen ben ismimi değiştiricem diyor, neden ismim şu olmadı ya da bu olmadı diye sorup duruyor...ama yağmurun çok güzel bir hikayesi var, büyüyünce bunu daha iyi anlayacak, o zaman değiştirmeyi hiç istemeyecek:)

8 Eylül 2011 Perşembe

Ne zaman elimi atsam sana doğru, avucumun içinde duyuyorum her hareketini,
Geceleri sevmezken yüz üstü yatmayı, yüzüstü yatıp gecenin her bir yarısında seni duymak için uyanıyorum...
Avucuma dokunduğun her an nefes alış verişim değişiyor, uzatıyorsun şu yaşadığım ömrü sanki...
Ağlamak geliyor içimden her seferinde, ne kadar şanslı olduğumu düşünüyorum hep, hani derler ya bu bir mucize diye ben hiç bir şey diyemiyorum, söyleyeceğim cümlelerin hepsi senin bana yaşattığın bu heyecanın yanında hiç kalıyor...
Bekliyorum....sabırla... seni kucağıma alacağım günü, sen ağladıkça bağrıma basacağım günü,
Uyan istiyorum geceleri, uyandır anneni, doyur karnını o minicik ağzınla ve kendinle savaşarak, Takmayacağım o eldivenleri hiç bir zaman minik ellerine, hapsetmeyeceğim seni duygudan yoksun hiç bir şeye...
Dokun, dokun ki tanı şimdiden kendini, yaşamını...
Pembe tulumlar alacağım sana minik ayaklarının içinde kaybolduğu...
Sonra sen kucağımda yağmurum dizimin dibinde...
Hayat benim hayatımsa eğer, işte bu hayatın en mutlu annesi olacağım....

7 Eylül 2011 Çarşamba



İnsanı insanla mutsuz eden şeylerden birincisi;
Dinlemeden yargılamak,
İkincisi;
Konuşmadan kendince anlam yüklemek,
Üçüncüsü;
Sadece kendinin doğru davrandığını sanmak...
Ve insanın kendine yaptığı en büyük yanlış ise; "kendi kendinden kaçmak..."


6 Eylül 2011 Salı

Anladım ki mutluyken çok fazla yazamıyorum, şimdi mutsuzmuyum hayır, ama sıkıntılıyım, geçicek zamanı var...geçen kış o bitsin diye durup pencere önünde beklediğim gri havalar gibiyim, güneş yüzünü göstersin diye çok beklemiş, aslında geç gülen güneşi görünce de kendime kızmıştım neden bu kadar sabırsızım diye...şimdi de aslını soracak olursan bekliyorum kış gelsin, belki soğuklar çarpar yüreğime de üzerimde ki bu ataleti atar diye...


Bilmem sonra minicik bir kızım olacak acaba onun için mi?


Yağmura hamileliğimde ki gibi kuvvetli değilim...kendime yeteri kadar bakamıyorum gibime geliyor, her şey normal, büyümesi, kilosu boyu ama nedense endişe ediyorum...biliyorum çünkü faydalı şeyleri nedense yemekte zorlanıyorum midem almıyor, zoraki yumurta, zoraki ceviz, badem, hiç yiyemediğim tavuk...


Bilmem ki nasıl olursun acaba miniğim? yağmura benziyor en çokta, sanki kafası burnu tıpkı yağmur gibi...




Patik aldık yağmurla kardeşine, yağmur kendi kendine çoraplar seçti kardeşine hediye olsun diye, sonra bir kaç bluz aldık, başladık yavaş yavaş hazırlanmaya...bu hafta ev boya yapılacak, odalar değişecek, minik bebeğimiz ablasının eski odasında büyüyecek...karnım büyüdü biraz...haftaya tam 5 ayımız bitmiş olacak, yazık ki 3 kilo alabilmişim hala...bilmiyorum bazen kilonun böyle az olması da bana dokunuyor...


Minik bir kızım olacak heralde, yağmur 3940 gr doğmuştu 55 cm boyu vardı doğduğunda, herkes şaşırırdı ne kadar uzun boylu bebek diye...hiç yadırgamadım onu ilk kucağıma aldığımda, topaç gibiydi bana göre...saçlarında minicik tokalar bile vardı yanıma getirdiklerinde...


Bilmiyordum ameliyatın nasıl bir şey olduğunu, şimdi biliyorum ya korkuyorum çok bu ameliyat işinden...beni en çok tedirgin eden bu...ne bilim bitsin istiyorum her şey, ocak gelsin, kış gelsin bende kızlarımla olayım istiyorum sağlıkla...


Bazen bitmiyor cümlelerim, şimdi yağmurda okula başlayınca daha yalnız kalıcam evde, o zaman daha çok yazarım heralde, hem kış gelecek hem hava gri...


iyi ya ne kadar çok yazarsam o kadar çok okuyacak şeyleri olur kızlarımın...


Tabi okurlarsa :)




Okurken hiç sıkılmadığım hatta bitirmeye kıyamadığım kitaplardan birisiydi,olayı bol, karakteri fazla, insanı şaşırtan, cümlelerin içinde arayışa bırakan bir kitaptı...Zaten Elif şafak okuduğum kitaplarının arasında beni de hiç şaşırtmayan bir yazar...Kitapta daha çok "kadına" ait olanları yazmış, aslında herkesin belki de kendi yaşamına göre yorumlayabileceği bir kitap ama objektif olmak gerek tabi...Sadece kitabın sonunda İskendere ne oldu, neler hissetti, nasıl yaşamaya devam etti gibi sorular oluştu kafamda, herkese olan oldu, yerini buldu da...Ya İskender?

Diğer kitap ise İskenderden önce okuduğum "Şarkını söylediğin zaman" İnci Aral...Fazla aşk kokulu geldi bana, garip bir tesadüf, başta anlamadım da kitabın sonunda anladım, zaten sanırım bunu yapmak istemiş İnci Aral da...

Şimdi okumak istediklerim ise yine sıraladım ama çok var Kinyas ve Kayra yı alacağım şimdi Hakan Günday...Birde Sınırın güneyinde, Güneşin batısında Haruki Murakami...Bu adamında kitapları beni fazla eğlendiriyor o yüzden okumadığım kitabı kalmasın diye aralara sıkıştıracağım...

Bebek doğana kadar okudum okudum yoksa zamanım çok olmayacak biliyorum...Yağmurum haftaya okula başlayacak...Bugün ağladığım için Yağmura gözüme bişey kaçtı acıttı dedim ama en küçük kızımı çok üzdüm çok ağlayarak...belki de hamile olduğum için daha hassassım...

Yağmur şimdi sırtımda bankacılık oynuyor, beni de hesap makinesi yaptı..

Anne olmak çok zor, bence çocuğun büyüdükçe daha da zorlaşıyor her şey, hiç bir şey yeni doğduğu gibi olmuyor, hoppala kucak olmuyor işte ...yanında gelişip büyüyen kendi kişiliğini oluşturan bir canlı var, işte bu noktada her şey karışıveriyor bazen...o bazenli zamanlarında seninde sorumluluğun artıyor...

Neyse ...
İnsan çok başka hayallerle yaratıyor hayatını oysa ki...oysaki hayalleri uzak tutmak gerekmiş hayatından bunu anladım, ne kadar bağlanırsan o hayallere o kadar üzülüyormuş insan...

Belki de hiç sahip olamayacağın hayallerin peşine düşmeli insan, hani çok uçlarda olacak hayalin, "yok canım hayatta olmaz" diyeceğin hayallerden oluşmalı insan...

Bilmem..ben çok hayal kurdum heralde belki de "yaparım" dedim ama yapamadım..şimdi bunun acısını ince ince yüreğimde ve gözyaşlarımda hissediyorum...

Biliyormusun yağmur? ben böyle her ağladığımda sen aklıma geliyorsun...hani ben ağlayıp üzülüyorum ya şimdi diyorum ki kızım ağlarsa ya bütün bu yaşadığım nedenlerden dolayı bir gün ben ne yaparım diye düşünüyorum...belki fındık kabuğunu doldurmayacak bir meseleler...kimine göre öyle ama benim için, belki de bir anne için her mesele fındık kabuğunu dolduruyor işte...

Bazen insan kendi kendine mi yapıyor diyorum ya da yaptığı şey kaderinde yazılı olandı..onu yaşıyor şu anda...onu da bilmiyorum...

Ama isterim ki, dualar ederim ki sen sakın ola çaresizlik nedir bilme olur mu, her şey elinin altında olsun hayallerin hayal değil ulaşabileceğin yaşamın olsun sadece...

Neyseki sen benim gibi bu küçük yaşında odalara kapanıp evcilikler oynamıyorsun..benim dünyam belki de sadece o evcilik dünyasında hayaller kurmaktan ibaretti de o yüzden şimdi de böyle oluyorum zaman zaman...

Sen annesinin her zaman minicik kızısın, bir gün okuyup ta sorarsan "annecim bunlar ne demek" diye emin ol bugünü, salya sümük sana kahvaltı hazırladığım bu sabahı, tıpkı bugün gibi hatırlayacağım...


Seni bu dünyada yara alsan da pamuklara sarıp büyüteceğim hep çocukmuşcasına....

Annen...

5 Eylül 2011 Pazartesi

Aklım geçerken bir kış gününün içimi titreten soğuk akşamüstünden,


Düşüm beliriyor beynimin içinde hiç olmayacak zamanların ertesine....


  Günlük hayatın diliyle bile bazen yazıldığında geriye dönüldüğünde ne çok şey anlatıyor şu satırlar. Aklımızda kalır sanıyoruz, hiç unutul...